Alaeddin Camii-Sinop



Fotoğraflar
Bugün Ulucami adıyla da anılan yapı. 66x44 m. boyutlarında geniş bir dikdörtgen avlu ile bu avlunun güneyinde yer alan 66x22 m. boyutlarında cami mekânından oluşmaktadır. Altı payenin birbirinden ayırdığı enlemesine uzun iki nefli bir plana sahiptir. Neflerin üzeri çapraz tonozla, mihrap önü ortadaki diğerlerinden yüksek üç kubbe ile, avluya bakan nefin uçları da yine iki kubbe ile örtülmüştür. Beş girişle avluya açılan yapının cümle kapısı ana ekseni belirler. Son cemaat yerinde, uçlardaki kubbeli mekânları dışarıda bırakacak şekilde içerlek yapılan birer minarenin varlığı ve söz konusu kubbeli mekanlardaki teknik ve işleme farklılıkları, sonraki dönemlerde binaya çeşitli eklemeler yapıldığını göstermektedir. İbn Battûta'nın XIV. yüzyıl sonlarına doğru gördüğü camiyi tek kubbeli ve ahşap maksûreli olarak tasvir etmesinden, yapının çeşitli dönemlerde geçirdiği onarımlarla orijinal görünüşünü iyice kaybettiği anlaşılmaktadır. Avlunun batı kapısı üzerindeki kitabeden, Candaroğlu Celâleddin Bayezid Bey (Kötürüm) tarafından 787 (1385) yılında esaslı bir onarım yaptırıldığı öğrenilmektedir. Binanın bu onarım sırasında ne tip değişiklikler geçirdiği bilinmemekle birlikte, binaya kuzey nefin uçlarında yer alan kubbeli ve çapraz tonozlu bölümlerin eklendiği ve dolayısıyla avlu yan duvarlarının buna göre yeniden düzenlenmiş olduğu kabul edilebilir. Avlunun kuzeydoğu köşesinde yer alan Candaroğulları Türbesi de bu onarım sırasında yapılmıştır. Orijinal minarelerinin ne zaman yıkıldığı bilinmeyen caminin kuzey avlu duvarı ortasındaki minaresi de sonradan eklenmiştir. Cümle kapısı içine konulan 833 (1430) tarihli kitabeden de, Candaroğulları süsleme sanatının en güzel örneklerinden olan mihrap ve minberin I. İsfendiyar Bey tarafından yaptırıldığı öğrenilmektedir. Selçuklu tarzında girift süslemelere ve bir yazı kuşağına sahip mermer mihrabın bordürlerindeki kabartma zencerek motifleri diğer Candarlı mihraplarında da görülür. Mihrapla birlikte yapılan ve Evliya Çelebi'nin de methettiği minber, üstüne kubbenin çökmesiyle yıkılmış ve bazı parçaları İstanbul'daki Çinili Köşk'e götürülmüştür. Daha sonra 1709 ve 1725 yıllarında mihrap önü kubbesiyle çatı tamir edilmiştir. Avlunun batı kapısındaki Kötürüm Bayezid'in kitabesi üzerinde yer alan ve Abdülmecid'in tuğrasını taşıyan 1267 (1851) tarihli kitabe ise 1264'te (1848) başlayan tamiratın bitiş tarihini vermektedir. Sinop mutasarrıfı Tufan Pasa tarafından yaptırılan bu uzun onarım sırasında cami kâgir olarak sağlamlaştırılmış ve direkler üzerine oturtulan ahşap son cemaat yeri ile kadınlar mahfili ve minber yenilenmiştir. Cami 1946 ve 1950 yıllarında da onarım görmüştür. Alâeddin Camii'nin yapım yılı, plan özellikleri ve yaptıranı ile mimarının kimlikleri halledilememiş birer problem olarak kalmıştır. Binada bulunan en eski kitabe, kuzeydeki ana girişte yer alan 666 (1268) tarihli kitabedir ve caminin Muînüddin Süleyman Pervane tarafından yaptırıldığını yazmaktadır. Ancak eserin, sonraki evkaf kayıtlarında ve halk arasında Alâeddin Camii adıyla anılması, Sinop'un 1214'te vuku bulan fethinden Muînüddin Pervane zamanına kadar geçen yarım asır içinde ve özellikle en zengin dönemini yaşadığı I. Alâeddin Keykubad zamanında Selçuklu geleneğine uygun bir camiye sahip olmadığının düşünülemeyeceği, 1261'deki Trabzon Komnenosları'nın saldırısı sırasında iç kale dışında kalan bütün binaların tahrip edilmeleri ve bu eserin o bölgede tanınmayan Artuklu modelinde inşa edilmesi gibi sebepler. Alâeddin Camii'nin aslında Muinüddin Pervane tarafından aynı plan üzerine yeniden yaptırılan daha eski bir yapı olduğunu düşündürmektedir. Bu düşünceyi doğuran, başlıcaları yukarıda belirtilen sebeplerin en önemlisi, eserin "Arap camileri" adı verilen, uzun saf tutmaya uygun, enine nefli ve geniş avlulu en eski cami tipinde yapılmış olmasıdır. Bu tip cami planının en çok, kuvvetli Arap etkisi taşıyan Güneydoğu Anadolu'da Artuklular ve değişik bölgelerde de Artuklu geleneğini sürdüren mimarlar tarafından tatbik edildiği bilinmektedir. Dolayısıyla Sinop gibi Artuklu bölgesinden bu derece uzak bir yerde bu tip bir camiye rastlanması, mimarının Artuklu olmasıyla açıklanabilir. Konuya bu düşünce doğrultusunda yaklaşıldığında, iç kalede kitabesi bulunan eski Artuklu Hükümdarı Atabeg Esedüddin Ayas'ın probleme ışık tuttuğu görülmektedir. II. Sökmen'in veliaht tayin ettiği Atabeg Ayas, birkaç gün tahtta kaldıktan sonra bir saray darbesiyle hükümdarlıktan uzaklaştırılmış ve bir müddet sonra Anadolu Selçukluları'nın hizmetine girerek I. İzzeddin Keykâvüs'ün yanında Sinop'un fethine katılmış ve bir yıl sonra da şehrin surlarının tamir ve yenilenmesi faaliyetine mütevelli tayin edilmiştir. Konya Alâeddin Camii'nin çok nefli ekleri, Sultan Hanı (Aksaray) ve Han-Abâd (Dinar-Çardak) gibi eserler basta olmak üzere, 1215'ten 1230'a kadar inşa edilen en önemli Selçuklu yapılarında mütevelli olarak görülen Atabeg Ayas'ın, bu inşaatlarda daima Güneydoğu Anadolulu veya Suriyeli mimar ve ustaları çalıştırdığı bilinmektedir. Bu bilgilerin ışığında, Alâeddin Camii'nin en fazla imar faaliyetinde bulunan büyük Selçuklu Hükümdarı I. Alâeddin Keykubad (ö. 1237) tarafından Atabeg Ayas'a inşa ettirildiği ve bu eserin Trabzon Komnenosları'nın 1261'deki işgali sırasında tamamen yıkıldığı, 1268'de de Muinüddin Pervane tarafından eski temelleri üzerine ihya ettirildiği kuvvetli bir ihtimal olarak ileri sürülebilir. Buna göre de caminin ilk yapısının, mihrap önünde üç kubbeli ve yanlarla önde çapraz tonozla örtülen minare kaidelerinin çıkıntı yaptığı enine iki nefli bir plana sahip olduğu kabul edilebilir.

Hiç yorum yok: