Eşrefoğlu Camii


Fotoğraflar
Göl ile kale arasında kalan düzlüğe Eşrefoğlu Beyliği’nin kurucusu Seyfeddin Süleyman Bey tarafından yaptırılmıştır. Taçkapı üzerinde yer alan kitabe şeklindeki vakfiyesinden bir han ve çifte hamamla birlikte inşa edilmiş olduğu öğrenilmektedir. Eşrefoğulları’nın hakimiyeti altındaki topraklarda bıraktıkları pek çok eser arasındangünümüze gelebilen en önemli yapıdır. Selçuklu geleneğine bağlı olarak ulucami tarzında tasarlanan cami Konya Sahip Ata (1258), Afyon Ulucamii (1272), Sivrihisar Ulucamii (XII.yüzyıl ortası) ve Ankara Ahi Şerafeddin Camii (XIII.yüzyıl) gibi ahşap direkli ve düz toprak damlı camilerin en gelişmiş ve en büyük örneğidir. Biri taçkapıda, diğeri harime açılan çinili kapının kemer alınlğında olmak üzere iki kitabesi bulunmakta, bunlardan birincisinde 1297, çini mozaikle yazılmış olan ikincisinde 1300 tarihi okunmamktadır. Buradan binanın en az üç yılda tamamlandığı anlaşılmaktadır.
Binanın planı, kuzeydoğu köşesini 45 derecelik bir açıyla kesen ve üzerindeki eksenden kaymış taçkapı ve minare ile ön cepheyi teşkil eden duvar yüzünden kesik bir dikdötgen şema gösterir. Bu durum, şehrin ana yolu üzerine yapılmış ve cephesinin ona uydurulmuş olduğunu ortaya koymaktadır. Birçok Selçuklu eseri gibi muhkem ve abidevi bir yapıya sahip bulunan caminin ön cephe duvarı kesme taş, diğerleri moloz taşla örülmüştür ve çok başarılı bir işçilik sergilemektedir. Ön cephede taçkapının sol yanında duvar bir silme çerçeve içine alınmış ve üzerine süs amacıyla mazgal dendanları yapılmıştır. Taçkapının sağında yer alan yüksekçe minare hatalı onarımlardan dolayı özelliklerini yitirerek günümüze gelmiştir. Kaidesinin altında sivri kemerli bir niş içersinde, su haznesini antik bir lahdin oluşturduğu bir sebil bulunmaktadır. Mazgal dendanlarından biraz daha yüksek tutulmuş olan abidevi taçkapının süslemelerinde görülen üslupla Sivas’taki Gökmedrese ve Çifte Minareli Medrese kapılarının üslubu arasında büyük benzerlikler göze çarpmakta ve bu durum caminin taş işçiliğinde de Selçuklu geleneğinin devam ettiğini göstermektedir. Bazı araştırmacılar bu eserin, Gökmedrese’nin kapısının iki yanında adı bulunan ve Konya’daki İnce Minareli Medrese’nin de mimarı olduğu sanılan Konyalı mimar Kaluyan’ın yetiştirmelerinden biri tarafından yapıldığını düşünmektedirler.
Taçkapıdan verev ön cephe duvarı ile kuzey duvarı arasında kalan firuze ve mor renkli çinilerle kaplı ara mekana, buradan da Türk çini sanatında tek örnek teşkil eden sırlı tuğla ve mozaik çini kaplı abidevi ikinci taçkapı ile harime girilir.
Son derece etkileyici bir mekan olan harim, kırk sekiz adet ahşap direğin üzerindeki konsollara oturan kirişlerin taşıdığı düz bir tavanla örtülüdür. Direk başlıkları, konsollar, ve tavan kirişleri, bugün birçoğu dökülmüş olan kalem işleriyle süslüdür. Altı sıra halinde uzanan 7.5 m. Yüksekliğindeki başlıkları mukarnaslı direklerin mihrap duvarına dik oluşturdukları yedi neften ortada bulunanı diğerlerinden daha geniş ve daha yüksektir. Merkezindeki dört direğin üstü de benzeri ulu cami planlı yapılarda olduğu gibi açıktır. Binanın çatı örtüsü toprak dam iken 1941’de yapılan onarım sırasında eğimli çatı haline getirilmiş, 1956 yılında da bakır levhalarla kaplanmıştır. Mihrap önü kubbesinin üzeri ise siluette kendisini kuvvetle gösteren piramidal bir külahla örtülüdür. Tuğla konstrüksiyonlu üç sivri kemere oturan mihrap önü kubbesi son derece alımlı renklerde sırlı tuğlalarla ve çinilerle süslenmiş, merkezine grift kufi ile Allah, Muhammed, Ebu Bekir, Ömer, Osman ve Ali isimleri yazılmıştır.
Caminin 4.58 m. Genişlik ve 6.17 m. Yüksekliğindeki mozaik çinili mihrabı Selçuklu devri örnekleriyle yarışabilecek düzeydedir. Ve üslup yönünden Konya mihraplarına bağlanır. Tamamen çinilerle kaplı olan mihrap çok zengin görünüşe sahiptir. Mavi beyaz renklerin de kullanıldığı nişte hakim renk firuzedir. Mukarnaslar altındaki alında yer alan motifler, Konya Karatay Medresesi’nin kubbe içi motifleriyle büyük benzerlik gösterir. Camideki çiniler genel üslup açısından her yönüyle Selçuklu çini sanatının devamıdır.
Eşrefoğlu Camii’nde çiniler kadar dikkati çeken diğer bir sanat dalı da ahşap işçiliğidir. Kapı ve bazısı Konya İnce Minareli Medrese ve Taş ve Ahşap Eserler Müzesi’nde sergilenmekte olan pencere kanatları, minber ve hükümdar mahfiliyle Osmanlı dönemine ait müezzin mahfili camideki ahşap işlerinin en fazla dikat çekenleridir. Ceviz ağacından muhteşem minber, kapı ve pencere kanatları gibi hakiki kündekari tekniğinde imal edilmiştir ve Anadolu’daki sayılı örneklerden biridir. Giriş kemerinin üzerindeki kitabesinde Eşrefoğlu Emir Süleyman Bey’in ve kapı kanatları üzerindeki kartuş içinde de Kufi yazı ile Allah ve Muhammed lafızlarından başka dört halifenin isimleri kabartma olarak yazılmış, kemerin iki yanında yer alan “amilehu İsa” ibaresi ile de usta adı belirtilmiştir. Güneybatı köşesinde, başlıkları mukarnaslı iki ahşap sütun üzerine oturtulmuş olan ve onüç basamaklı bir merdivenle çıkılan 2 m. Yüksekliğindeki hükümdar mahfili yer alır. Ceviz ağacından dantel gibi işlenmiş şebekelerle çevrilidir. Eksen üzerinde kubbenin önüne yerleştirilen müezzin mahfili1575 yılında Mustafa Bey adlı bir Osmanlı vezir oğlu tarafından yaptırılmıştır. Kirişleri ve tabanının alt yüzü nakış ve oymalarla bezelidir. Bunlardan başka, çinilerle kaplı girişin üzerinde yer alan kadınlar mahfilinin ahşap korkulukları ile mihrabın iki yanından yan duvarlara kadar uzanan parmaklıklar da ahşap işçiliği açısından dikkat çekicidir.
Caminin doğu duvarına bitişik içi kubbe, dışı konik külah örtülü türbe Eşrefoğlu Süleyman Bey’e aittir. İçi tamamen çinilerle süslü olan kümbetin 1302 tarihli kitabesinden, ölümünde birkaç yıl önce yine Süleyman Bey tarafından yaptırıldığı anlaşılmaktadır.

Hiç yorum yok: