İpek Yolu Üzerindeki Kuruluşlar

İpek Yolu Üzerindeki Kuruluşlar

-Prof.Dr.Gönül Cantay-

Bildirimin başlığından da anlaşılacağı gibi, bu araştırmaya başlarken ülkemiz sınırları içinde bulunan menzil yollarından önemli bir tanesi olan ve özel olarak İpek Yolu; olarak isimlendirilen İstanbul'dan başlayarak, Anadolu'yu kat edip, doğuda bugünkü Iran sınırını geçerek, Hazar Denizi'nin kuzeyine ve güneyine doğru şekillenerek Asya içlerine ulaşan uzun yol ve buna bağlı yollar üzerindeki menzil kuruluşlarını tespit edip, bu bildirinin sınırları içinde

tanıtmayı amaçlamıştım; Ancak araştırma başlayıp da geliştikçe, İpek Yolu; kavramı ile belirlenen yolun tek düze, konak yerleriyle bağlantılı tek çizgisel bir menzil olmadığı gerçeğiyle karşılaştım. Bunun üzerine Anadolu kültürünü oluşturan dönemlerin yazılı

kaynaklarına başvurmak ve;İpek Yolunu; tespit etmek istedim. Bu yazılı kaynakların başında ise Strabon'un Coğrafyası en erken tarihli kaynak oldu Strabon Geographika adlı eserinde, Roma, Mısır, Habeşistan ve diğer ülkelere yaptığı seyahatler sırasında edindiği görsel malzemeyi zamanının önemli yazılı kaynaklarıyla karşılaştırmalı olarak, coğrafya ve tarih bilinciyle yazmıştır. Özellikle Anadolu'yu meridyenlerle tayin ederek kendisinden önceki ve

yaşamındaki durumları tespit etmiştir. Böylece Strabon'un eseri, şimdilik bizim Anadolu yolları ile ilgili en erken Seyahatnamemiz olma özelliğini de Taşımaktadır. Çünkü, Anadolu'nun M.Ö.I. yüzyıldaki tarihini ve coğrafyasını tanıtırken, daha önceki Anadolu devletleri mozayığını ve sınır değişimlerini de tanıtmakta, ama asıl coğrafik yapının yani çağının Anadolu'sunun fizikî coğrafyasının yolların (antik dönem menzillerinin şekillenmesindeki önemini kendisi de belirtmektedir. Bu durumun bir ölçüde değişmediğini de sonraki kaynaklar doğrular niteliktedir

Strabon, Marmara (Propontis) denizinden Karadeniz'e (Euxeios'a) doğru denize açılınca sol tarafında Byzantion'a komşu kısımlar, sağ tarafında Kadıköy (Khalkedon'a) ait kısımların bulunduğunu ve Kadıköy'den başlayarak ilk bölgenin Bithynia'lılara, sonra Mariandynia'lılara (Kaukonlar'a) daha sonra Kızılırmak'a (Halys nehri) kadar Paphlagonia'lılara ve ondan sonra da Pontos Kappadokia'lılarına ve Kolkhis'e kadar da onlardan sonra sıra ile gelen halka

aittir; diyerek, Khalkedon ile Herakleia arasındaki üç nehirden Sakarya (Sangarios) nehri üzerinde taşıma yapıldığını belirtir. Ve sonra Kastamonu (Paphlagonia), Amasra (Amastris)'yı iki tarafı liman olan şehirler olarak tanıtır. Amasra'nın dört yerleşme yerinin birleşmesinden meydana geldiğini (Sesamon, Kytoron, Kromna ve Tieion) ve Kytoron'un Sinope'lilerin bir süre ticaret merkezi olduğunu; Karambis'e (Karempe Burnu), sonra Kinolis'e Antikinolis'e ve

Abonuteikhos'a sonra Armene'ye bu sonuncu yerin Sinope'lilerin küçük bir limanı olduğunu yazar. Sonra tabiat ve in­sanlar tarafından bezenmiş Sinop'a (Sinope'ye) gelinir. Yarımada üzerinde iç ve dış limanlar, palamut dalyanları ve balıkçılıkta ikinci geldiklerini, yukarıdaki düzlükte yeralan şehrin duvarlarla çevrili, gimnasion, agora ve direkli caddeleri bulunduğunu yani M.O.I. yüzyıldaki durumunu tanıtır.

Buradan Kızılırmak ağzına geliniyor. Akça ağaç kerestesi, dağ fındığı ile deniz seviyesinden biraz yüksekte yetişen zeytin ağaçlarının ürünleri buradan ihraç edilir. Kızılırmak ağzından sonra (Gazelonitis'ten Saramene'ye kadar mümbit topraklarda her şey yetişir, koyun ve yün endüstrisi ve ceylân gibi av hay­vanları bulunur. Buradan Samsun'a (Amisos) -Sezar'ın bağımsızlaştırdığı şehir- ulaşılır. Bundan sonra Yeşilırmak (Iris) nehrinin suladığı Themiskyra ovasına varılır. Amasya'nın da yeraldığı bu vadinin çok verimli ve hayvancılık, avcılık yapılan yer olduğu bildirilir. Samsun'dan sahil boyunca gelindiğinde Giresun (Kerasos)'a kadar iki

burun geçilerek, iskân yerlerine varılır. Trapezus'a ve Kolkhis'e gelinir. Bunların üst tarafında Küçük Armenia bulunur. Buradaki dağlarda yaşayan insanlar tamamen vahşidirler. Ağaçlarda veya seyyar kulelerde yaşarlar. Vahşi hayvan eti ve ceviz yiyerek yaşamlarını sürdürürler ve yolculara saldırırlar. Ülkelerinin tam karşısında Pharnakia kurulmuştur. İlk palamut burada yakalanmıştır. Yunus avı yaparlar ve yağını kullanırlardı.

Pontus'un en iyi yeri olan Phanaroia zeytin ağaçları, bağbahçelik ve çeşitli nimetlere sahiptir. Üst kısmında Pontus Komana'sı bulunur, Armenia'dan gelenler için önemli bir ticaret merkezidir. Tanrıça'nın eksodos festivalinde her yerden buraya gelen halk burada toplanır. Yerlileri lüks içinde yaşarlar, kendini tanrıçaya vakfetmiş, vücutların­dan kazanç sağlayan kadınlar için (aynı Korinthos gibi) buraya zengin tüccar ve askerler gelerek bütün paralarını

Harcarlar.Strabon Anadolu'nun Kuzeyini Sakarya'dan başlayarak kıyı yerleşmeleri ve şehirleri olarak ve sahilden ulaşılan yerler olarak anlatır. Ve bu sahil şeridi gerisinde özellikle geçit ve vadiler boyunca yeralan yerleşmeleri ve şehirleri vadilerden içeriye doğru inerek betimlemeğe çalışır.

Anadolu'nun Bizans ve devamcısı Pontus İmparatorlukları dönemlerinde bu antik dönemin menzil yolları aynen sürdürülmüş, bu dönemde yeni yolların katılmış olduğu da tabidir. Bununla beraber Bizans'ın Anadolu'daki sınırları Arap İslâm akınları nedeniyle sürekli değişken bir durum sergiler, bu durum 1071'den sonra da devam etmiş, ancak 1176'da Haçlı Seferlerinin Türklerin lehine sonuçlanması Bizans'ı durdurmuştur. İşte 1071 yılında Anadolu'nun doğusunda önemli bir tarihî gelişme Malazgirt'ten Türklerin (Oğuz Türkleri) Anadolu'ya girmeleri ve yerleşmeleridir ki, kurulan Anadolu Selçuklu Devleti'nin ticarî hayatındaki hızlı gelişme Akdeniz - Karadeniz arasında batı ile doğunun birleştiği Anadolu yarımadasında, artık kıtalararası ticaretin de alabildiğine gelişip güçlendiğini gösteriyor. Bunun tabi sonucu olarak da Anadolu Selçuklu Devleti ülkesinde doğu - batı, kuzey - güney yönünde ve belli noktalarda kesişen, gene bu kesişme noktalarında kıtalararası ticaret fuarlarının kurulduğu, pazar yerlerinin varlığı ile ortaya konuyor.Anadolu Selçuklu döneminde güneyde Antalya, Alâiyye (Alanya), Karadeniz'de Sinop, Samsun en canlı ticaret limanlarına ve tersanelere sahip şehirler olarak gelişmişlerdi. Tıpkı antik çağda olduğu gibi. Özellikle Sinop ve Alanya'daki tersanelerde gemiler inşa edilmiş ve bunlarla ticaret daha hız kazanmıştı. Gene bu dönemde yeni yerleşim merkezleri kurulmuş ve şehirleşmişlerdi, Aksaray gibi Anadolu Selçukluları'nın ticaret yolları güney-doğu yönünde, Antalya'dan başlayarak Burdur, Isparta, Konya, Aksaray, Kayseri, Sivas'a ulaşmakta, burada kuzey - güney yoluyla ki, Sinoptan başlayıp, Tokat, Sivas'ta kesişerek, kuzey yolu Malatya üzerinden Haleb'e devam ederken; Sivas'ta kesişen batı-doğu yolu da Erzurum.üzerinden Tebriz'e ulaşmakta idi. Bu menzilden zamanın Hazar Denizi güneyinden (Mazenderan), Acem Irak'ı; Kuzey Azerbaycan'daki Gence ve Şirvan tüccarları ile Tiflis'teki Gürcü tüccarları istifade etmekteydi. Anadolu Selçuklu döneminde Sivas ilinin Kayseri'ye en yakın ve dağların geçit verdiği bir düzlükte kurulan pazar yerinde ise Kayseri - Göksun - Maraş - Haleb; Kayseri-Elbistan-Malatya; Kayseri-Sarız, ile en işlek yol olan, askerî ve ticarî olarak çok kullanılan Karakilise-Hurman­ Elbistan-Akça Derbend- Göynük-Delük ve Haleb yolu kesişmekteydi. Bu yer kaynaklarda "Yabanlu Pazarı" adıyla geçen ve tanıtılan Pazarören (Pazarviran)dı.Diğer taraftan kuzey-güney yolu buradan Diyarbakır (Amid) üzerinden Musul ve Bağdat'a ulaşmaktaydı. l4.yy. başından itibaren Anadolu'da devletler mozayığının çok renklendiğini görüyoruz. Bu yüzyıldaki yol durumu Anadolu Selçuklu ticaret yollarının aynen kullanıldığını göstermektedir. Bu yüzyıl başından Tancalı Seyyah İbn Batuta'nın ;Rihlet ibn. Batuta; adlı Seyahatnamesi bizi aydınlatan önemli bir Kaynaktır. İbn Batuta doğu Akdeniz'deki Lâzkiye limanından (Bilad-ı Rum'a) Anadolu'ya deniz yoluyla geçer ve Alanya'ya gelir. Sonra Antalya, Burdur, Isparta, Eğridir, Gölhisar, Karaağaç üzerinden Denizli'ye oradan Tavas üzerinden Muğla - Milâs'a ve yeni kurulan Beçin (Peçin)'deki hükümdar konağına gelir, sonra Konya'ya döner Bu ilk seyahati burada nok­talanır İkinci seyahati ise Konya'dan başlayarak Karaman, Aksaray, Niğde, Kayseri, Sivas, Amasya, Gümüş, Gümüşhane, Erzincan, Erzurum'a ka­dar sürer. Bu seyahatinde önemli olan şey Amasya'dan Gümüş'e gittiğin­de buranın bakımlı bir şehir olduğu Irak ve Suriye'den gelen tüccarların buradan mal aldıklarını yazmasıdır. Sonra üçüncü yolculuk olarak batı Anadolu'da Birgi'den başlayıp Tire, Selçuk, İzmir, Manisa, Bergama, Balıkesir, Bursa, Gürle köyü, İznik, Mekece (Sakarya salla geçiliyor), Geyve, Yenice, Göynük, Mudurnu üzerinden Türkmen köyüne ve Bolu'ya oradan Gerede, Safranbolu, Kastamonu (en ucuz şehir), yolda en güzel zaviyeli köyde konaklama ve Sinop'a varış. Sinop'tan deniz yoluyla Kırım'a geçiyor. İbn Batuta'nın Anadolu'ya geldiği yıllarda Alanya'dan başlayıp Karamanoğlu ülkesinden Hamitoğulları ve Menteşeoğulları ülkesinde ilk Bilâd-ı Rum seyahatini yapmış olması tabidir. Çünkü en istikrarlı idare bu bölgededir. Halk Türkmen'dir. İşte Batuta'nın Iznik'ten başlayıp Sinop'ta son bulan Batı Karadeniz bölgesi yolculuğu ile Amasya üzerinden Erzurum'a ulaştığı Konya­ Erzurum yolculuğunda kullanılan yollar sonraki dönemlerin özellikle Osmanlı Beyliği'nin gelişip, Fatih'in doğuda Akkoyunlu, Karakoyunlu ülkelerini topraklarına katmasıyla zenginleşen Osmanlı dönemi Anadolu menzil yolları ağının başlıca çakıştığı yerler olacaktır.Oysa Batuta'nın seyahatleri sırasında Anadolu'daki Moğol hakimiyetinin önemli ölçüde etkin olduğu ve gene Trabzon'daki Rum İmparatorluğu ile Marmara Denizi'nin henüz Bizans'a ait olduğu düşünülecek olursa, bu yüzyıllarda özellikle Anadolu Selçuklu Devleti ve sonra Beylikler Dönemi Anadolu'sunun feodal yapısı Anadolu'nun batısından İstanbul'dan başlayan ve doğusuna kuzeyden devam eden yolların devamlılığı ve kullanımının sürekliliği mümkün değildir. Bu da çağı için doğaldır Anadolu'da gerek Strabon'un belirttiği kıyıdan takip edilen deniz yolu ve nehir vadilerinden ve şehirlerden içerilere ulaşılması gibi Antik Çağın Anadolu devletler mozayığı, gerekse 14. yüzyılın feodal yapılı devletler mozayığı belki çok kısa çakışmalar olsa bile Anadolu Selçuklu döneminde de bu kuzeydeki batı-doğu yolu Bizans'ın Anadolu'ya hakimiyeti ve sürekli sınır değişikliği nedeniyle batıdan doğuya uzanan bir menzil yolu olarak devamlılık gösteremezdi. Ancak Osmanlılıarın 1453'de İstanbul'u fethedip, Anadolu'da Amasra, Trabzon Rum Devleti, doğuda akkoyunlu-Karakoyunlu devletlerinin topraklarını ülkesine katarak, ülke bütünlüğü sağlandıktan sonra batı doğu yönündeki bu menzil yolunun da devamlılığı gerçekleşmiştir.17. yüzyıl içinde önemli birSeyyah Evliya Çelebi'dir. Seyahatname'nin 3. cildinde İstanbul'dan başlayan, ve tarihini de verdiği dört seyahati var. Birincisi İstanbul'dan Bursa'ya; ikincisi İstanbul'dan İzmit'e;üçüncüsü İstanbul'dan Trabzona-Batum'a deniz yoluyla yaptığı yaptığı seyahat; dürdüncüsü ise bizi derecede ilgilendiren İstanbul'dan başlayıp Kuzey Anadolu'dan doğuya Erzurum'a buradan da Tebriz-Revan ve Bakü'ye yaptığı seyahati.1050 Muharrem'in ilk Cuma günü İstanbul'dan Bursa'ya yapmaya başladığı seyahat Galata Burnu'ndaki Kurşunlu Mahzen'den hareketle başlayıp Marmara Denizi üzerinden Gerçekleştirilmiştir. Haliç, Fındıklı, Sarayburnu geçiliyor, Heybeli Ada, Mudanya sonra Fledar ovası geçilerek Bursa'ya varılıyor. Dönüş yolu ise Bursa, Mudanya, Bozburun İskelesi, Armutlu, Ayestefanos (Yeşilköy), İskender Bahçesi, İstanbul oluyor. Bu yolculuğundan, Fındıklı'dan yol için gerekli olan şeylerin (yiyecek vs. gibi) temin edildiğini ve Mudanya'da Gümrükhane olduğunu öğrenmekteyiz. İkinci yolculuğundan (ki İstanbul'dan İzmit'e), İstanbul Yemiş İskelesi'nde hareketle Kadıköy Burnu, Kalamış Burnu, Fenerbahçe, Yelken Kaya, Darıca Kalesi (Gebze'nin İskelesi), Dil İskelesi'nin (2 hanı var) Bağdat ve Erzurum yolu üzerinde diye önemi belirtilerek, buradan Konya, Haleb,Şam ve Mısır'a giden hacılar, tüccaar ve yolcular Atkayıklarına binip Hersek dili'ne (Karamürsel) geçiyorlar; Yani Orta Anadolu'ya inip güneye uzanan yolun başlangıcı burada oluyor. Köyü, İzmit Kalesi, buradan Hersek dili (Karamürsel), Kara Yalova Kalesi, Samanlı Kalesi gemilerle Heybeli Ada'ya geçilerek adalar dolaşıyor ve İstanbul Odun Kapısı'na geliniyor. Bu ikinci yolculuğun bize kazandırdığı bilgi ise; Dil İskelesine kadar İstanbul'dan başlayan kara yolu parelelinde deniz yolunun kullanılması oluyor. Ve gene Dil İskelesi'nin iki önemli menzil yolunun ayrım noktası olarak önemi anlaşılıyor. .Evliya'nın 1640/H.1050 yılında gerçekleştirdiği üçüncü seyahati ise gene deniz yoluyla ve Trabzon, Batum'a oluyor. Bu seyahat bize 17. yüzyılda Karadeniz kıyılarının önemli liman, şehir ve kalelerini tanıtıyor. Aynı zamanda bu limanların hangi Karadeniz Bölgesi şehirlerinin limanları olduğunu belirtiyor. Bu durum bize limanların ve kıyı yerleşmelerinin (köyler, kaleler, şehirler) içeri bölgelerdeki şehirlerle ve yerleşimlerle ilişkisini de ortaya koyuyor Evliya, üçüncü yolculuğuna gene İstanbul'dan Unkapanı'ndan çıkıyor, Yeniköy, Kavak İskelesi, Erve İskelesi, Şile, Kefken (Kocaeli, İzmit İskelesi), Kefken Adası, Kandıra Kasabası, Akçakoca (Bolu'nun iskelesi), Karadeniz Ereğlisi, Çobankale, Bartın iskelesi, Amasra Kalesi, İne­bolu Kalesi (Kastamonu'nun iskelesi), Sinop Kalesi, Bafra, Samsun, Unye, Foça Kasabası, Vona Kalesi (Cenevizli), Giresun Kalesi, Güreli (Görele Kalesi), Popoli Konağı, Kilye Kalesi, Poruz Burnu Kalesi, Akçaabat Ka­lesi, Polta Limanı (Polathane Pazarı) ki civarında 100 köyü var, büyük bir pazar kuruluyor ve Trabzon'a varılıyor. Trabzon'dan Değirmendere Limanı, Şare (Rovge) Kasabası, Sürmene Kalesi, Mahnoz Nahiyesi, Fenli Provoli Kasabası, Rize, Hoban (Hopa) Kasabası, Günye ve sonra Aba­za Vilayeti konaklarını sıralayan Evliya Çelebi Karadeniz'in doğu ucunun Fage Çayı'nda bittiğini, Istanbul'la arasının 1300 mil olduğunu bildirir. Evliya'nın bu deniz yoluyla Karadeniz seyahati bize hemen M.O.I. ve M.S.I. yüzyıllar içinde Strabon'un bu kıyılarda yaptığı seyahati ve verdiği bilgileri hatırlatıyor. Strabon ve Marmara Denizi'nden (Propontis), İstanbul Boğazı'ndan yola çıkmış ve Karadeniz limanlarını birer birer geçmiş ve bilgi vermişti Evliya da kalelerin şekilleri, şehirleri içindeki cami, han, çarşı, bedesten, vs.yi halkını, kıyafetleri, gelenekleri, ve yerleşim yerinin hangi sancağa bağlı olduğunu, kaleleri kimin yaptırdığını, harap veya iyi durumda olduklarını, kale dizdarlarının ve. ve gene yerin ticaretteki önemini belirten bilgileri bize vermiştir. Bu seyahatte Akçaabat ile Trabzon arasında Polta Limanı, (Polathane Pazarı) adıyla tanıttığı yerin etrafında 100 köy vardır diyerek, oradaki yerleşiminin büyüklüğünü, nüfus yoğunluğunu bize tanıtırken devamlı pazar kurulur diyerek, kuzey-doğu yolunun Trabzon'a ulaştığı ve Anadolu yönünden gelen tüccarlarla, deniz yolundan kuzeyden ve Abaza Vilayeti'nden gelen tüccarların buluştuğu ve alış veriş yaptığı bir pazarı (ticari fuarını) bize tanıtıyor ki daha önce Anadolu Selçukluları'nın Yabanlu Pazarı gibi burası da Karadeniz kıyısında bir Osmanlı dönemi fuarı olarak kabul edilebilir Nitekim Strabon'un Coğrafya'sında sözü geçen Pontus Komana'sı, ki Pontus'un en iyi kısmı olan Phanaroia zeytin ağaçları, bağ-bahçelik ve çeşitli nimetlere sahiptir, Armenia'dan gelenler için önemli bir ticaret merkezidir. Tanrıça'nın;Eksodos; festivalinde her yerden buraya gelen halk burada toplanır, yerlileri lüks içinde yaşarlar, kendini;Tanrıça'ya vakfetmiş, vücutlarından kazanç sağlayan kadınlar için (aynı korinthos gibi) buraya zengin tüccar ve askerler gelerek bütün paralarını harcarlar" diye belirttiği yer, burası mıdır. Evliya Çelebi'nin dördüncü önemli ve bizim üzerinde durduğumuz batıdan doğuya uzanan kara yolu menziliyle yaptığı seyahat ki, 1640 yılı Recep ayının 1. günü Defterdarzade Mehmet Paşa ile Erzurum'a gitmek üzere çıktığı yolculuktur. Bu yolculuğu görevli olarak yapmıştır. Dilek ve istek mektuplarını, verilen hediyeleri yerlerine ulaştırmış, Erzurum gümrüğünde görev yapmış ve sonra da Erzurum'dan tekrar yola çıkarak Mako, Tebriz, Revan ve Baku'ye kadar gitmiştir. Baku'ye vardığı tarih 1647/H. 1057'dir. Yaklaşık 7 yılda tamamlanan uzun bir yolculuktur Evliya, bu yolculuklarında, Erzurum'a kadar 28 köy, 7 kasaba, 6 kale­-kasaba, 3 çiftlik konağı, 5 belen-geçit, (ki bunlar yaman geçitlerdir, yani çok tehlikelidir.) geçilerek Erzurum'a vardıklarını bildirmektedir Evliya, Erzurum'a kadar varılan bu yerleşmelerde önemli gördüğü her şeyi bize bildiriyor. Buralarda büyük yerleşmelerde külliye kuruluşlarını özellikle kaç adet varsa hanları, çarşıları, kaleleri, pazar yerlerini (Düzce Pazarı Kasabası, Çankırı'ya bağlı Çerkeş Kasabası Pazarı gibi), meşhur olan şeyleri (Örneğin Gerede Sancağı'nın Sahtiyan'ı meşhur, Eski Tosya Şehri'nde muhayyer dokunur, leblebili helvası meşhurdur) der. Özellikle bel, belen, geçitlerden geçerken zorlukları da vurguluyor, (örneğin; Tosya Şehri'nden sonra ikinci menzil olan Sarmaşıklı. Kaya geçi­di sarp, geçilmesi zor, dar yollar kayalık, uçurum; Amasya'dan sonra Çengelli Bel, dağlık ormanlık, tehlikeli; Korkun Kayası Konağı., yaman bir bel, bin zahmetle geçiliyor; Salot Beli son derece zor, zahmetle geçiliyor Osmancık Kalesi'nden sonra Yavuz Sultan Selim'in yaptırdığı köprü geçilerek Direkli Bel adında bir taşlıktan geçiliyor. Burası Rum, Arap, Acem'de bilinen bir dar boğazdır, kayaların altları boştur, altına çam ve ardıç ağaçları dayamışlardır diyerek, bu meşhur beli anlatıyor ve genç­lerin atlarından inerek yoldaki taşları bir saatte temizleyerek geçit yolu­nun Hemedan, Revan yolları gibi temizlendiğini belirtiyor. Gene Eyalet sınırlarının başlayıp bittiği menzillere işaret ediyor. Örneğin Baş Çiftlik Köyünde Sivas Eyaleti son buluyor, Erzurum Eyaleti başlıyor; Gene Genç Mehmet Ağa Köyü Konağı, Şebinkarahisar Kerkük nahiyesi sınırında diyerek bulunduğu yeri belirliyor. Niksar (Nik Hisar-İyi Hisar) (Sivas Eya­letine ait) Divan Efendisi Niksarlı Halil Efendi büyük bir saray yaptırmıştır, diyerek bir saray yapısını bildirirken, Niksar'ın Karade­niz'e iki menzil mesafede olduğunu da belirtiyor. Gene, Koylu Hisar Kazası-Kalesi (Uzun Hasan yaptırmış) Perşembe Pazarı'na, iki konak mesafededir der ve kurulması düşünülen bir şehirden bahseder; Tercan Ovası'nda Uzun Hasan Bey cami Menzili'nde Hasan.âbad Şehri'nin kurulacağını ancak cenkte yenildiğinden gerçekleştiremediğini, buralardan kemikler ve paraların çıktığını bize bildirir.Büyük şehirleri daha detaylı olarak bize tanıtır. Örneğin; Amasya'da İç Kalede üç saray; Sultan Bayezid Sarayı, Şemsî Paşazâde Sarayı, Geldik Kanlı Ali Paşa Sarayı gibi. Kervansaraylar; Bayezid-ı Veli Kış Misafirhanesi (N. Bayezid); Bayezid Paşa Misafirhanesi; Bayram Paşa Misafirhanesi (IV Murat Veziri); Çöplüce Misafirhanesi gibi. Ayrıca daha önceki Bursa seyahatinde yazdığı gibi, Amasya'da da Bekâr hanları ile Bedestenin varlığını ve önemini vurgular.Evliya gördükleri, işittikleri, öğrendikleri dışında az da olsa kendi fikirlerini not etmiştir, bu seyahati sırasında;Sakarya Nehri Erve Kasabası'nda Karadeniz'e dökülür, suyu Sapanca Gölüne akıtılabilir" diyerek güncelliğini koruyan bir konuda fikrini söyler. Evliya, Erzurum'a vardığında Şuşik Kalesi Beyi'nin isyanı üzerine sefere karar verilmesiyle Gümüşlü Kümbet Sahrasında 76 bin asker toplanarak, Erzurum'dan 4 saat mesafede Deveboynu denilen yerde (ki burası Pasin Sahrasının başlangıcı oluyor) Paşa otağı kuruluyor. Evliya'nın bundan sonraki yolculuğu artık büyük bir ordu eşliğinde olacaktır, ancak bir süre sonra değişik kervanlar eşliğinde 100-200 adamla devam edecektir Erzurum'a gelirken İstanbul'dan başlayarak Şahta Köyü'ne kadar yön hep baş yukarı olarak yol alınıyor, ve sular batıya akıyor diye topografik durumu belirlerken, Erzurum'dan sonra doğuya 3, 5, 7, 9, 10, 13 saat gibi menzil ve konak yerlerini belirliyorSarı kayalar üzerindeki Şuşik Kalesi önünde Çağlagorte Köyü'ne geldiklerinde Revan Hanı'nın elçisi Kasım Han ile Niksarlı Kilerci Veli Ağa Revan'a ayrılıyorlar, Evliya ise Osmanlı elçisi, Nahcivan Hanı elçisiyle birlikte sağdaki dağlar içinde Nahcivan'a hareket ediyorlar. Erzurum'­dan itibaren 24 konak geçilerek (kale, nahiye, köy, geçit, tekke, zaviye vs.) Büyük Karabağ Şehri'ne Nahcivan toprağına girilir. (Azerbaycan'­da üç Karabağ şehri vardır.) Nahcivan'dan sonra 7 konak geçilir Tebriz'e varılır. Erzurum-Tebriz arasının 40 konak olduğunu, Tebriz'de İpek, ka­dife, darayî denilen kumaşların dokunduğunu vurgular, şehri tanıtır. (Ev­liya, Tebriz'den Meraga ve Erdebil'e giderek İstanbul'da aldığı görevleri yerine getirir. Bu görevler; hanlara sultanlara yazılmış mektuplar, hediyeler vermek, kervan toplamak gibi.) Sonra Tebriz'e dönüp Revan'a hareket ediyor. Tebriz Hanı, Yasavul Ağası'nı Evliya'nın kervanını "IV Murad'ın Revan'dan Tebriz'e geldiği mamur yollarla götüresin, kervan­larından hoş kondurup geçiresin" diyerek tembihler. Böylece Aras Nehri ve katılan kollar üzerinde birçok zorluklara katlanarak 16 konak yapılarak Revan'a varılır Revan'dan Baku'ye 40 kadar adamıyla hareket eder. Artık gidiş yönü hep kuzeye doğrudur. Gence Şehri sınırında, Kur Nehri kıyısında Mekucerud Kasabasına varılır. Revan'dan başlayan Pirinçlikler, Gence Şehri Kur Nehri boyunca ipek böcekçiliği çok önemli olur. Türkmen yerleşmesi olan Demirci Hasan Kasabası, Gence Şehri ipek böceği ve ipeği, Hezâr Ahmedî Şehri (Kasaba) ince ibrişimi, gene Mekucerud Kasabasının ipeğinin, çağının dünyasında meşhur olduğunu bildirir. Bu yerlerin halkının Türkmen olduğunu "kefere yoktur" diyerek belirtirken, Kur Nehrinin karşı kıyısında Kendere adıyla bir Ermeni kasabasının varlığını da, bunların Mekucerud'a kayıklarla gelerek hokkabazlık yapıp halkı eğlendirdiklerini yazar Koşlunca beli aşıldıktan sonra Aras Şehri Kalesi'ne gelinir ki, (Evliya Bursa şehrine benzetir) 17 Kahvehanesi ve Han tüccarı vardır, Türkmenler ensesindeki dağa, yaylaya çıkarlar der, gene Şeki Kalesi ve civarındaki bağ ve bahçelerde emsalsiz ipek yetişir der. Buradan 5 konak kuzeye gidilerek Göksu Kasabası (=Til Çayı Kasabası)'na, 10 konak sonra da Baku Kalesi.'ne 1647/H. 1057 yılı Muharrem ayında varılırEsasen konumuzu ülkemizin bugünkü sınırları çerçevesinde işlemeğe çalışmakla beraber, aşıp Baku'ye kadar uzanan menziller üzerinde de durmak zorunda kaldım. Bunun iki nedeni vardı2. İpek Yolu; Evliya'nın aynı yılda başlayıp bitirdiği üçüncü ve 7 yıl süren seyahati sırasında verdiği bilgiler gözönüne alınırsa şu önemli ilişkiler ortaya çıkıyor.Evliya Çelebi, gümrük işlerinde görevlendirilmiştir. Erzurum gümrüğünde bir süre çalıştığını bildirir. Son uzun seyahatinde verilen görevler ilk üç seyahati için de ge­çerlidir. Bursa Seyahati sırasında Mudanya'da Gümrükhane oduğunu ve 1/10 padişah öşrü alındığını bildirir. Gene Bursa'daki Pirinç ve Acem hanlarında, Nahcivan, Şirvan ve İsfehan'dan gelen tüccarların kaldığını, Bursa'da oturan bir ipek eminin bulunduğunu ve ipek tüccarlarından gümrük alındığını yazar. Nitekim Erzurum'dan Tebriz'e yola çıktığında Paşa (Serdar-ı Ekrem) Tebriz Hanı Elçisini Evliya'nın yanına katarak "Bu tarafa gümrüğümüze (Erzurum gümrüğü) kervanlar gönderesin.iz" diye Tebriz Hanı'na verilmek üzere Evliyaya mektup veriyor.Revan'a gelindiğinde ise Evliya şu sözlerle durumu açıklar; Bizimle Tebriz'den, gelen kervanları hep bizim Hasan. Bey'e teslim ederek, Tebriz Hanı'nın mektubu ile Erzurum'a gönderdik, Hakîr dahi orada kervan toplamağa memur olup, Meşhur Revan, Şehrini mümkün olduğu kadar temaşa ettik; Diğer taraftan Gence Şehri'nden Baku'ye kadar uzanan sulak, bağlık, bahçelik alanda ipek böcekçiliği ve ipek, ibrişim üretimi Tebriz'de ise ipek ve kadife gibi kumaşların dokunması, buralardan Erzurum gümrüğü yoluyla İzmit'e, Bursa'ya, İstanbul'a ipek, ibrişim, ve ipekli dokumaların getirilmesi doğal olarak batı-doğu yönündeki bu kuzey Anadolu yoluna;İpek Yolu; adının yakıştırılmasını gerçekleştirmiştir; Peki bu yol tek bir menzil miydi? Hayır 1634/H. 1044 yılında Sultan IV Murad'ın Revan. Fethi'ne çıktığı menzilleri Evliya şöyle yazar, "Sultan IV Murat yer götürmez asker ile Üsküdar'daki İrem Bağı önünde Otağı Hümayun'unda durur. Osmanlı âyin ve kanunlarını yerine getirip, 40 bin yeniçeri, 22 bin sipahi yiğidini ihsanlara boğarak yanına alır. Bayram Paşa'yı kaymakam olarak İstanbul'da bırakır. 5 Şevval 1044 günü Üsküdar'dan hareketle Konya'ya, oradan Kayseri'ye, oradan Sivas'a gelinir... Erzurum Sahrasına gelinir. Sonra Erzurum'dan üç günde Hasankale'ye, oradan Kars yoluyla Revan'a gidilir. 21. günde Revan önünde çadırlar dikilir...' Evliya'nın verdiği bu bilgiler Erzurum'a Konya üzerinden bağlanan menzillerin Ordu ve kervanlar tarafından kullanıldığını ayrıca Erzurum Hasankale'den Kars'a bir menzil yolunun varlığını ve Revan'a kadar bu menzilin 21 günde ulaştığını bildirir ki, bu da bize İpek Yolu adı ile belirlenebilecek tekbir menzil yolu değil ancak kuzey-doğu Anadolu'da ipek yolu menzillerinin Erzurum Gümrüğü'nde birleşerek batıya devanı ettiğini açıklar Akçaabat-Trabzon arasındaki Polathane Pazarı; Koyulhisar Kasabası'na iki konak mesafedeki Perşembe Pazarı Kasabası; Düzce Pazarı Kasabası ile, Hendek Pazarı Kasabası adıyla, tanıttığı yerler hep Karadeniz kıyısındaki limanlar ile batı-doğu yönünde kervanların işlediği menzil yoluna hazırlanan merkezlerdir. Bu merkezler, Karadeniz'in kuzeyinden deniz yoluyla gelen tüccarların ve kervan yollarıyla doğudan gelen tüccarların büyük bir ihtimalle mallarının el değiştirdiği pazarlar fuarlar olmaktaydıProf. Dr. Mimar Sinan Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Türk ve İslam Sanatları Anabi­lim Dalı, Arkeoloji ve Sanat Tarihi Bölümü1 Strabon, Geographika, (İng. Çev. Adnan Pekman) 1. Kitap İstanbul 1969, 2. Kitap 1972, 3.Kitap 1981Bilindiği gibi eserin orijinal yazmalarının esas alınarak Horace Leonard Jones'un, The Geog­raphy of Strabo, cild. V (3.baskı), VI (2. baskı), London 1954-1960,.... adıyla "The Loeb Claeeical Library" serisinde yayınlanan eseriyle ki, bu yayın, eserin Grekçe aslı esas alınarak, hazırlanmıştır. Gene, A. Tardieu; Geographie de Strabon, cild. N., NI., Paris 1873-1880'le metin karşılaştırması yapılarak, Türkçe'ye kazandırılmıştır Doğu Anadolu beşiğinin ucunda antik dönemin önemli bir kenti Amasya'da (Amesia) doğan Strabon, hayatının 26-27 yılını bu şehirde geçirmiş, ilk seyahatini M.Ö.44 yılında Roma'ya yapmıştır. Sonraki seyahatleri ise M.Ö. 35, 31, 29 ve 7 yıllarındadır. M.S. 21 yılında, 30 yıl uzaklarda dolaşıp, yaşadıktan sonra gene Amasya'da hayatını noktalandığını öğreniyoruz. 5Sümer, Faruk Yabanlu Pazarı, İstanbul 1985.5 Sümer Faruk; a.g.e6 Ibn Batuta Ibn Batuta Seyahatnamesi'nden Seçmeler (Yay. İsmet Parmaksızoğlu), (1000 Temel Eser), İstanbul 19867 Evliya Çelebi, Seyahatname, cilt 3, İstanbul 1970 (Zuhuri danışman Basımı).8 Sahillioğlu, Halil, "IV. Murat'ın Bağdat Seferi Menzil-nâmesi", T.T.K. Belgeler. Türk Tarihi Belgeleri Dergisi, 11/3-4, (1965), s. 16 vd. Nasuhü's-Silâhi (Matrakçı), Beyan-ı Menazil-i Sefer-i İrakeyn, (Yay. Haz. Hüseyin G. Yurdaydın), Ankara 1976, s. 84'de H. Mustawfi'nin Kanuni'nin Birinci İran Seferi'ne (1533-1536) ile İkinci İran Seferi'ne (1584-1549) gittiği menzil yolları Orta Anadolu'da Konya'ya ve buradan Kayseri, Sivas üzerinden Erzincan, Erzurum, Hoy,Tebriz... olarak, ordunun rahatlıkla ilerleyebileceği Anadolu Selçuklu, Beylikler ve Erken Osmanlı döneminden itibaren kullanılan yolları verir. Yurdaydın, G.H., a.g.e., s. 84'de H. Mustawfı'den naklen Erzurum-Erçis arasında, Erzurum, Pasin, Akakdan geçidi, Hınıs, Malazgirt, Erciş, Hoy, Tebriz arasında bir menzil yolunu bildirir ki, Kanuni'nin Irakeyn Seferi'nde kullandığı menzilin batısında ayrı bir yoldur diyerek farklı bir menzil yolundan da bahseder.

Hiç yorum yok: