*ANADOLU SELÇUKLU DÖNEMİ KERVANSARAYLARI ÜZERİNDE ÇALIŞMALAR, BİLGİLER, BULGULAR - 1997
Prof. Dr. Ayşıl Tükel YAVUZ
* KAYNAKLAR *
Son otuz yılda kervansaray araştırmalarına yararlı yeni tarihi kaynakların ortaya çıkmasından çok müslüman ve yabancı tarih yazıcılarının ve gezginlerin kitapları tıpkıbasım, transkripsiyon ve/veya çeviri olarak basılarak daha yaygın biçimde kullanılır hale geldi. 1.Örneğin M. Öztürk tarafından Farsçadan Türkçeye çevrilen ve 1996'da iki cilt halinde yayınlanan İbni Bibi'nin El Evamirü'l-Ala'iye Fi'l Umuri'l-Ala'iye’si çevirilerin en önemlisidir. 2.Kervansaraylara dönük en önemli kaynak R. Yınanç tarafından yayınlanan Sivas Vakıfları arasında bulunan 610/1213 tarihli ve Kızılırmak üzerinde inşa edilmiş köprü ve ribatın Vakfiyesidir. Selçuklu sipahsalarlarından Yavaş Aslan'a aittir. O. Turan'ın yayınladığı Karatay, Altunapa ve Ertokuş Hanlara ilişkin vakfiyelerden sonra bildiğimiz dördüncü han vakfiyesi olmaktadır.* *Konumuz üzerinde yeni kaynak bilgileri ve yeni kaynakların ortaya çıkmasından ziyade, daha önceden bilinen ve kullanılan kaynakların yeni bilgiler ve hipotezler ışığında yeniden elden geçirilmeleri ve yorumlanmaları ile ortaya yeni bulgular çıkmaktadır. Örneğin F. Sümer'in yayınladığı Yabanlu Pazar konulu kitap Memluk Sultanı Baybars ile Anadolu'ya gelen Az Zahir'in güncesini tekrar ele alarak, İbni Bibi gibi kaynaklarda Yabanlu Pazarı olarak geçen yerin Kayseri yakınındaki Pazarören olduğunu belirttiği gibi, Anadolu'da bu dönemde üretilen, alınıp satılan ürünler hakkında da ayrıntılı bilgi vermektedir. Çeviri ve yorum olarak sınıflayabileceğimiz bu yayın, han çalışmaları için çok önemlidir. Tarihi belge ve bilgilerin yorumlarına ikinci bir örnek M. Rogers'ın Sultan Hanları ve kitabeleri ile Selçuklu Anadolu'sunda vakıf ve baııilik konulu çalışmalarıdır. * *Yeni araştırmaların en önemlisi Ş. Turan'ın İtalyan arşivlerinde bulunan dönemin özgün belgelerini de kullanarak yazdığı Türkiye-İtalya İlişkileri Selçuklulardan Bizansın Sona Eriş'ine Kadar başlıklı kitabıdır. Ş. Turan dönemin ticaretine kullandığı yeni belgeler ışığında çok önemli yeni bilgiler getirdiği gibi, yorumları O. Turan'dan çok farklıdır.* Kervansaray çalışmaları arasındaki en büyük grup eserlerin üzerinde yapılan çalışmalardır. Bunları geziler ve arazi incelemeleri, öğrenci çalışmaları, yüksek lisans tezleri ve doktora tezleri olarak alt başlıklara ayırmak mümkündür. Bu çalışmaların hepsi henüz yayınlanmamıştır. Yayınlananlar arasında ODTÜ Restorasyon Bölümü'nün Keban baraj gölünün altında kalacak kültür varlıkları için başlattığı çalışmanın arazi tesbitlerinin ilk ürünleri arasında Han İbrahimşah ve Denizli Han diye anılan iki Selçuklu hanı da bulunmaktadır. *Öğrenci çalışmaları diye kümelendirilebilecek inceleme gezileri, staj, ödev, dönem projesi ve lisans tezi gibi eğitim aşama ve/veya araçları, hanlar hakkında özgün çok bilgi üretmiştir. Ancak bunların büyük çoğunluğu yayınlanmadığı gibi konuları bile bilinmemektedir. Bu nedenle nasıl bir birikim olduğunu sezmek bile olası değildir. İ.Ü. Sanat Tarihi Enstitüsü Sanat Tarihi Bölümü'nün lisans tezlerinin bibliyografyası ile bilgi veren tek kaynaktır. * *Kervansaraylar ve onlarla ilgili konularda yapılan yüksek lisans ve doktora tezlerinin varlığını ve konularını öğrenmek biraz daha olasıdır. Yukarıda kaydedilen kaynağın yanı sıra ODTÜ'nün belirli aralıklarla yayınladığı tez özetleri kitapları ile Konya Selçuk Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü'nün yayınında da tez özetleri bulunmaktadır. 1983'ten sonra tez başlıklarının yanısıra yüksek lisans ve doktora tezlerinin kendilerine de YÖK Kütüphanesinde ulaşmak mümkün olmuştur. ODTÜ Restorasyon Bölümü'nde altı Selçuklu Hanı tek yapı olarak tez konusu olmuş, bir tez de genel olarak koruma sorunlarını işlemiştir.* *Doktora tezleri arasında benim bilgim olan tek tez Selçuklu kervansaraylarının işlevlendirilmesini irdeleyen İ.T.Ü.'de yapılmış C. Binan'ın tezidir. Konuyla ilgili tezlerin sayısı daha fazladır ki bunların arasında Amasya, Tokat, Aksaray, Malatya gibi şehir monografileri gelmektedir. Örneğin İ. Aytaç'ın monografi nitelikli tezinde Malatya'dan çeşitli yönlere uzanan yollar üzerinde, ancak birkaçı şimdiye kadar bilinen otuza yakın Selçuklu hanı saptanmış ve incelenmiştir. Tarih bölümlerinde ve özellikle büyük kentlerin dışındaki üniversitelerde yapılan tarih tezlerinin kendi bölgelerine ilişkin bilgilerinin han çalışmalarına katkıları da azımsanmayacak ölçektedir.* *Yayınlanan han çalışmaları için devamlı konuyu işleyen üç ismi birlikte kaydetmek gerekir. R. H. Ünal, O. C. Tuncer ve A. T. Yavuz. Bu kişilerin çalışmaları ilginç bir biçimde birbirini tamamlamıştır. Doğal olarak hanlar üzerinde münferit yayınlar da vardır, A. Albek'in Tol Han üzerindeki yayını gibi. Bunlara, konu dışındaki uzmanların katkısına örnek olarak, Roma yollarını araştıran ve bu arada saptadığı Selçuklu Dönemi hanlarını yayınlayan İngiliz Arkeoloji Enstitüsü geçmiş müdürlerinden, D. French'i eklemek gerek. * *Monografileri yayınlanan hanların bazıları Tepe Han, Sevserek Han, Yerhan, Melleç'teki Han gibi, hiçbir kaynakta adı geçmeyen yapılardır. Kaynaklarda adı geçen fakat daha önce incelenmemiş hanlara örnek olarak Mirçinge Han, Burmahan, Sertavul Han ve Kozak Han verilebilir. Yayınlanmış yapıların daha ayrıntılı incelemelerine örnek olarak da Alara Han, Ertokuş Han, Eshab-ı Kehf Han ve Kızılören'deki İkinci Han'ı gösterebiliriz.* *Yeni yayınlanan fakat başkalarının yaptıkları çalışmaları tekrarlayan bir grup yayını da burada kaydetmek yararlı olur. Bunların başında İlgi Dergisi'nde A. Demir tarafından yayınlanan on kadar hanın tanıtımı var, Plânların çoğu Erdmann'ın, ancak atıfta bulunulmamıştır. Bu tür yayınların çoğu ayrıntılı çalışmaları popüler yayına dönüştürmektedir.* *Dönem yapıları üzerinde olup hanlar hakkında da malzeme, inşaat veya öge benzerlikleri açısından bilgi sağlayan yayınları burada kaydetmek gerekir. R. H. Ünal ve S. Ögel'in portal ve bezeme üzerindeki çalışmaları, A. T. Yavuz'un üst örtü, inşaat sistemleri, tonoz, kemer ve hafifletme sistemleri, A. Ödekan'ın ve A. Özdural'ın mukarnaslar üzerindeki yayınları bu tür kaynaklar arasındadır.
Vakıflar Genel Müdürlüğü'nün yayınladığı Restorasyon Dergisi özellikle onarıma dönük yapılar içindir. Fakat bu dergide şimdiye kadar hiç bir hanın onarımı yayınlanmamıştır.* *Onarım sırasında ortaya çıkan zemin döşemesi, seki gibi ögelerin çoğu onarım sonrasında da görülebilir. Fakat su tesisatı ve temel gibi onarım öncesi varolan, onarım sonrası izlenemeyen ögeler olduğu gibi, onarım öncesi varolan ve onarım sonrasında ortadan kaldırılan ögeler var, Avanos Sarı Han'ın avlu döşemesi ve sekileri, Susuz Han'ın tandırları gibi. Bu tandırları hem R. H. Ünal hem de ben, rastlantısal olarak yapının onarımı aşamasında görmek şansına eriştik.* *Onarım sırasında hanlarda yapılan kazılar hakkında bilgi veren az sayıda yayından biri C. O. Tuncer'in Aksaray Sultan Han üzerindeki yayındır. R. H. Ünal, Vakıflar Genel Müdürlüğü'nün desteği ile, Susuz ve İncir Hanların avlu kısımlarında kazı yapmış ve yayınlamıştır. Ancak bu kazılar daha bitmemiştir. Dokuzun Derbent Han'da, onarım sırasında başlayan fakat Vakıfların onarımı ihale ettiği müteahhitin aceleciliği nedeniyle onarımla bütünleşememiş bir kazı araştırması yapılmıştır. Selçuk Üniversitesi Sanat Tarihi Bölümü tarafından yapılan bu çalışmaların çeşitli aşamaları ekip başkanı H. Karpuz tarafından yayınlanmıştır. Aynı ekip Sadettin, Kızılören ve Obruk Han'da da temizleme kazıları yapmış ve çok önemli buluntular ortaya koymuştur.
YENİ BİLGİLERİN IŞIĞINDA YENİ BULGULAR
Son otuz yıl içinde yeni bulunan ve/veya ilk kez yayınlanan Selçuklu hanlarının sayısı elliye yakındır. 1993'te ikiyüz civarında olduğunu tahmin ettiğim Selçuklu hanlarının sayısı yayınlanmış ve araştırmacıların elinde yayınlanmayı bekleyenlerle birlikte, ikiyüzelliye yaklaşmaktadır. On yıl sonra bu tahmin de rakamların gerisinde kalabilir.* *Yeni yayınlar ve bilinen yapıların ve bilinen kaynakların yeniden ayrıntılı biçimde çalışılmasının getirdiği bilgi ve/veya sonuçları şöyle sıralamak olasıdır:* *Bilinmeyen plân türleri ortaya çıktı. Erdmann katalogunda sadece iki örneği olan eşodaklı plânı olan hanların sayısı, daha yayınlanmamış örnekler dışında, altıya çıktı. Plân türü yeni örneklerle kendi içinde çeşitlendi. Örneğin Yerhan ve Mirçinge Han gibi yalnız barınaktan oluşan örnekleri bulundu (Şekil 3).* Bilinen plân türlerinin sayısı arttı. Tek örneği bilinen iki sahınlı yalnız barınak hanın, Sertavul, Kozak ve Melleç'teki Han ile, örnekleri çoğaldı (Şekil 4). *Mekânların nitelikleri saptandı. Genelde oda olarak tanımlanan mekânların bir kısmını helâ, hamam, depo, yaşama mekânı olarak tanımlamak mümkün oldu. Eyvanlar çeşme eyvanı, yaşam eyvanı gibi çeşitlendi. Ancak halâ barınak kısmının içinde olması gereken helâ için arkeolojik bilgi yok. Gözetleme mekânı gibi özel mekânlar ortaya çıktı (Şekil 5).* Bilinen ögelerin sayısı arttı ve bunların hangilerinin hangi mekânlarla bütünleştiği daha fazla biliniyor. Seki, (Şekil 6) yemlik-suluk, merdiven, arakat (Şekil 7), havuz (Şekil 8) gibi ögelerin varlığı saptandı ve bilinen örneklerin sayısı çoğaldı. Seki örnekleri ve türleri arttı, seki ve yemlik-suluk ilişkisi kesinleşti. Yaşam mekânlarının ögelerinin neler olduğu artık daha iyi biliniyor. Bunların arasında sekinin üstünde biraz durmakta yarar var: Tonozlu galerinin ayaklarla taşındığı varsayımı, iç ögelerin çoğunu kaybetmiş birçok barınağın, ayaklar dışında hiç bölünmemiş mekânlar olduğu varsayımını da beraberinde getirmiştir. Oysa ki barınaklar zemin seviyesinin üstünde sekilerle bölünmüştür. Hanın plânı ne olursa olsun, her barınakta zemin kotunda bir ahır şeridi ve yüksekliği
0.80 m ile 1.30 m arasında değişen bir seki şeridi vardır (Şekil 6). Sekinin ahır şeridi tarafında ise yemlik-suluk görevi gören bir taş çanak dizisi yer alır. Hanların asgari müştereği olan barınak bu ikili ve onun tekrarlanmasından oluşur. *Malzeme ve inşaat gibi konularda bilgi ve detay örnekleri arttı. Kervansaraylar bütün Selçuklu yapı türleri içinde yapı ve inşaat için en fazla bilgi verenleri, çünkü yıkık durumda olanları daha fazla. Bu konularda toplanan bilgiler, dönemin diğer yapı türleri için de kullanmak mümkün. Genelde, dönem yapılarında, temel hakkında halâ çok az bilgi olmasına karşın duvar ve üstörtü hakkında çok daha fazla bilgimiz var. * *Yüzey ve döşeme malzemeleri, çatı kaplaması ve çatı drenajı, örnekler çoğaldığı için, en azından restorasyon projelerinin restitüsyon aşamasında cevaplanabilir hale geldi.* *Temeller üzerindeki ender bilgilere destek Dokuzun Derbent Han'dan geldi. Selçuk Üniversitesi tarafından yapılan, yukarıda kaydedilen kazılar sırasında, barınak kısmında tonozları taşıyan iç duvarların altındaki temelin devamlı olduğu ve bu duvarlarda açılan kemer dizilerinin arasında ayak boyutlarına inen duvar parçaları hizasında, iki duvarın birbirine bağlandığı görüldü.* *Artan çalışmalarla hanların yapıları ve taşıyıcı sistemlerini de tekrar yorumlamak mümkün oldu: Hanların özellikle barınak kısımlarında, içte birbirine koşut beşik tonozları taşıyan ögeler hep "ayak" olarak tanımlanagelmiştir. Bazı tonozlu camilerde tonozların ayaklar ve onların üstündeki kemerlerle taşındığı doğrudur. Ancak hanlarda durum böyle değildir. Hanlarda birbirine koşut beşik tonozları ayaklar değil, duvarlar taşır. İki tonoz arasında boydan boya uzanan duvarlar, galeriler arasında bağlantı kurabilmek için kemerlerle boşaltılmış ve kemerler arasında kalan duvar parçaları ayak kadar daralmıştır. Ayaklaşan duvar parçalarının derinlikleri duvar kadar, uzunlukları ise farklıdır. Bazı hanlarda, Duhan ve Melleç'teki Han'da olduğu gibi, kemerler arasında daha uzun olan duvar parçaları duvarın varlığını daha açık seçik biçimde hissettirmektedir. Yapı ve ögelerinin doğru yorumu mekânı da doğru algılamaya yardımcı olmuştur.* *Su (temiz-pis) tesisatı ve su kullanan işlevler biraz daha biliniyor. Ayrıntılı irdelemenin yanı sıra hanlarda yapılan kazılar ve özellikle defineci tahribatı, bildiğimiz ve varsaydığımızdan çok daha fazla yapının içinde su tesisatının bulunduğunu ortaya koymuştur. Suyun yapılara pişmiş toprak pöhrenklerle girdiği ve duvarların taş sıralarının arasında hazırlanan yatay oyuklara pöhrenklerin yerleştirildiği görüldü. Su, yapının plânına ve servislerine göre, farklı yerlerde yalaklı çeşmelerden akıyordu. Birçok handa, içte ve dışta, sırtsırta çeşmeler saptandı (Şekil 9, 10). Hamamlarda çifte (sıcak-soğuk) su tesisatın bulunduğu anlaşıldı. Helâlardaki kanalizasyon kanallarının (Şekil 11) ve atık deliklerinin (Şekil 12) örnekleri bulundu. Avlulu hanlarda zemin suyu drenajı bilgileri toplandı.* *Aydınlanma ve ögeleri daha fazla biliniyor. Gün ışığı ile aydınlanma ögelerinin konum, tür ve hangi mekânlarda hangi tür pencerelerin kullanıldığı daha kolay saptanabilir. Ayrıca, yapay aydınlatma için kullanıldığını bildiğimiz mum, yağ ve bezir kandillerini taşımak için bazı hanlarda sabit ögeler bulunduğu saptandı (Şekil 13, 14).* *Isınma ve pişirme teknolojisinini ne olduğu belirlendi. Bu kanımca, Selçuklu hanları bir yana, bütün Selçuklu dönemi için çok önemli bir saptamadır. Hanlar için sorulan sorunun yanıtı medreselerden geldi: ısınma ve pişirme için tandır kullanılıyordu. Arkasından birkaç handa özgün tandırların varlığı saptandı (Şekil 15). Özellikle iki işlevin bir ögede birleşmesi ile yapılarda bacalı ocağı olan bir mutfak mekânı arayışı son buldu. Hanlarda, şimdilik sadece iki örneği bilinen bacalı ocak ögelerinin işlevi ise ısıtma değildir, havalandırmadır.* *Havalandırma hanlarda saptanan yeni bir konfor boyutudur. Tonozların sırtında belirli aralıklarla yeralan, benim de uzun bir süre ışıklık-oküküs olarak tanımladığım (Şekil 16), küçük kare veya dikdörtgen deliklerin tek bir örneği kalmış olsa bile, dışta deliği daha da küçülten külâhlarla hava akımını hızlandırdığı anlaşıldı. Varlığı diğer Selçuklu yapılarında saptanan, şekilleri bacalı ocağa benzeyen ögelerin hanlarda da varolabileceği mümkündür. Örneğin yukarıda kaydedilen iki ocaklı hanın ocakları bu bilgi ışığında sorgulanabilir. Bu tür havalandırmanın bir çeşitlemesi Karatay Han'da bulunuyor (Şekil 17). Barınak kısmında bazı pencerelerin tepesinden başlayan ve çatıda bacayla biten havalandırma kanalları var. Bu ögenin diğer hanlarda varlığı araştırılmalıdır.
PLÂN TİPOLOJİSİ
* *PLÂN TİPLERİ VE İŞLEVLERİ* *
*PLÂN TİPİ VE TARİHLEME*
Hanların plânlarında kronolojik bir gelişme izlenmemektedir; bu nedenle plân türüne göre tarihlemenin dayanağı yoktur. Bezeme, üstörtü türü ve kullanımına ilişkin karşılaştırmalı çalışmalar daha geçerlidir. Örneğin Tuzhisar Sultan Han ve Karatay Han'ın kitabelerinde tarih olmasa da, bu tür ögelerinin benzerliği, özellikle hamamlarının üstörtüleri, bunların yakın tarihlerde herhalde aynı ustalar tarafından yapıldığına ve dolayısıyla bir tarihlemeye götürürdü.
Şehirlerin dışındaki kervansarayların yolüstü kuruluşu olduğu ve yerleşme dışında tek başına konumlandığı yerleşmiş varsayımlar arasındadır. Bilinen dört han vakfiyesinden üçü (Karatay, Altunapa, Ertokuş) yapının köy içinde bulunduğunu, köyün adını vererek belirtmektedir.^63 Vakfiyelerin yanı sıra bazı hanların konum ve ögeleri de ipuçları veriyor. Genelde, emniyet için, yapının kapılarının gün batarken kapandığı ve gün doğunca açıldığı varsayımına karşın birçok handa birtakım servisler yapının dışında yeralmaktadır. Bunların bir kısmı hana yakın fakat bağımsız yapılar. Alara, Ağzıkara, İncir ve Kargı hanların hamamları yapının dışında, ufak ayrı bir yapı olarak çözülmüştür. Eğer bu hamamlar yalnız handa geceleyenler tarafından kullanılsaydı, gece kimse kullanamazdı. Ayrıca birçok handa hem içeriye hem dışarıya hizmet veren iki çeşme var. Her yerleşmenin temel ihtiyacı olan su, yıkanma ve ibadete dönük mekânların dışardan da kullanılacak biçimde plânlanması bunların yalnız yolcular için yapılmadığını gösteriyor. Bu servislerin varlığı, olası derbent teşkilâtı ile çakıştırılınca, daha da anlam kazanıyor.
Hanların tamamen hayır kuruluşu oldukları varsayımının iki kaynağı var. Biri Osmanlı hac külliyeleri, Gebze'deki Mustafa Çoban Paşa Külliyesi gibi. Bu tür hanlar için söylenen her yolcunun üç gün bedava yedirilip yatırılması Selçuklu hanlarına da genellenmiş. İkinci kaynak da elimizdeki en ayrıntılı vakfiye olan Karatay Han'ın vakfiyesi. Buradaki zengin vakıflar, verilen hizmetler ve hizmetliler, büyük bir gönül zenginliği ile bütün kervansaraylara genellenmiş. Hanların herhalde önemli bir kısmı vakıf idi. Ancak bedelsiz hizmetleri, yerli-yabancı bütün yolcu ve tüccarlara genellemek biraz fazla gönlübolluluk olur. Pegolotti kervansaraylarla ilgili yayınlarda geçtiği güzergâh dolayısıyla yer alır. Halbuki Pegolotti'nin kitabı tüccalar için bir el kitabıdır. Kitabı yayınlayan Alan Evans Anadolu'ya ilişkin bilgilerin buraya gelmeden toplanmış olduğu şüphesini taşımaktadır.* *Hanlardan güzergah olarak değil, hangilerinde vergi alındığı ve ne kadar alındığını belirtmek için bahsedilmektedir. Güzergâhta 28 menzilden sadece dördü han, biri köprü, gerisi yerleşmedir. Vergi toplanan menzillerde vergiyi ödeyen tüccarın bedava ağırlanması işin doğasına aykırıdır.* *Hekim Han'ın barınak portali üzerindeki Arapça-Süryanice-Ermenice yazılı üçlü yazıttan Süryanice olanında Malatyalı Ebu Hasanoğlu doktor ve din adamı Ebu Salim tarafından hanın oğlu Hasan'ın geçimini sağlaması için 1218 yılında yaptırıldığı yazılıdır. 1650 tarihli Malatya Tahrir Defteri'nde Hekimhan ile ilgili vakıf kayıtları vardır. Ancak Vakfın, hanın yapıldığı dönemde mi yoksa Osmanlı kullanımı sırasında mı yapıldığını belirlemek mümkün değildir. Selçuklu dönemi hanlarının çoğunun vakfının Osmanlı döneminde de devam ettiği gözönünde bulundurulduğunda bu hanın vakıflarının da Selçuklu döneminden beri devam ettiği varsayılabilir.* *İlhanlılarla Venedikliler arasında tek yanlı, ferman niteliğindeki 1320 tarihli, 29 maddelik anlaşmada ilginç üç madde var:* *l. Herhangi bir yerde alışverişlerine kimse mani olmayacak,* *2. Venedikliler geçtikleri yerlerde kervanları ile konaklayabilecek,* *3. Bütün yerlerden geçecek kervanlar ve tüccarlar, hayvanlarını hiçbir şey ödemeksizin 3 gün süre ile otlatabilecekler ve bu konuda hiçkimse kendilerine güçlük çıkarmayacak.* *Bu maddelerin bir anlaşmada, verilen imtiyazlar olarak, yer alması Venedikli veya diğer yabancı tüccarların ülke içinde ancak kontrollü ve organize bir biçimde hareket edebildiğini, bedelini ödemeden hayvan bile otlatamadıklarını göstermektedir. Bu tür kısıtların ancak 1320'de verilen imtiyazlarla ortadan kalktığı düşünülürse, yabancı ve hatta yerli tüccar taifesinin kervansaraylarda bedava yatırıldığını, yedirilip içirildiğini ve hayvanlarının beslendiğini varsaymak ancak safdillilik olur.* *Herhalde bu hizmetlerin verildiği Vakıf hanlarda fakirlerden, hacı ve bazı imtiyazlı kişi ve gruplardan para alınmıyordu. Ama, bu anlaşmadan anlaşıldığı üzere, bunlar tüccar değildi.* *Mevcut bilgi birikimi ile şu söylenebilir: hanlar devletin ihtiyaç duyduğu birkaç veya birçok kullanıma cevap veren yapılardır. Çoğunun yapımının devlet büyüklerine ve ricaline bırakılması da, aynen şehir surları gibi, bir görev tanımı içindedir. Vakıfları hanların devamlılığını sağlıyor ve* *handa toplanan gelir de yaptıranlara bırakılıyordu. Hekim Han örneğinde olduğu gibi kişisel bir amaçla yapılması da dışlanmamıştı. Vakıf gelir ilişkisi ne olursa olsun hanların devletin düzeni ve işleyişindeki rolü şimdiye dek düşünülenden fazladır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder