Kervansaraylar Üzerine Çalışmalar

*ANADOLU SELÇUKLU DÖNEMİ KERVANSARAYLARI ÜZERİNDE ÇALIŞMALAR, BİLGİLER, BULGULAR - 1997

Prof. Dr. Ayşıl Tükel YAVUZ

*Geçen otuz yılda Anadolu Selçuklu hanları üzerinde yapılan yeni araştırmalar, daha önceki kaynakların sunduğu bilgiler ve varsayımların bir kısmının tam doğru olmadığını veya verilen önemde olmadığını, bir kısmının ise önyargı ve öznel yargılar taşıdığını ortaya koydu. Bu yazıda, değişenlerin, gelişenlerin, yeni bulunanların ve bunların sonucu ortaya çıkan yeni bilinmezlerin neler olduğunu kendi araştırmalarım ve birikimim çerçevesinde irdeleyeceğim.

* KAYNAKLAR *

Son otuz yılda kervansaray araştırmalarına yararlı yeni tarihi kaynakların ortaya çıkmasından çok müslüman ve yabancı tarih yazıcılarının ve gezginlerin kitapları tıpkıbasım, transkripsiyon ve/veya çeviri olarak basılarak daha yaygın biçimde kullanılır hale geldi. 1.Örneğin M. Öztürk tarafından Farsçadan Türkçeye çevrilen ve 1996'da iki cilt halinde yayınlanan İbni Bibi'nin El Evamirü'l-Ala'iye Fi'l Umuri'l-Ala'iye’si çevirilerin en önemlisidir. 2.Kervansaraylara dönük en önemli kaynak R. Yınanç tarafından yayınlanan Sivas Vakıfları arasında bulunan 610/1213 tarihli ve Kızılırmak üzerinde inşa edilmiş köprü ve ribatın Vakfiyesidir. Selçuklu sipahsalarlarından Yavaş Aslan'a aittir. O. Turan'ın yayınladığı Karatay, Altunapa ve Ertokuş Hanlara ilişkin vakfiyelerden sonra bildiğimiz dördüncü han vakfiyesi olmaktadır.* *Konumuz üzerinde yeni kaynak bilgileri ve yeni kaynakların ortaya çıkmasından ziyade, daha önceden bilinen ve kullanılan kaynakların yeni bilgiler ve hipotezler ışığında yeniden elden geçirilmeleri ve yorumlanmaları ile ortaya yeni bulgular çıkmaktadır. Örneğin F. Sümer'in yayınladığı Yabanlu Pazar konulu kitap Memluk Sultanı Baybars ile Anadolu'ya gelen Az Zahir'in güncesini tekrar ele alarak, İbni Bibi gibi kaynaklarda Yabanlu Pazarı olarak geçen yerin Kayseri yakınındaki Pazarören olduğunu belirttiği gibi, Anadolu'da bu dönemde üretilen, alınıp satılan ürünler hakkında da ayrıntılı bilgi vermektedir. Çeviri ve yorum olarak sınıflayabileceğimiz bu yayın, han çalışmaları için çok önemlidir. Tarihi belge ve bilgilerin yorumlarına ikinci bir örnek M. Rogers'ın Sultan Hanları ve kitabeleri ile Selçuklu Anadolu'sunda vakıf ve baııilik konulu çalışmalarıdır. * *Yeni araştırmaların en önemlisi Ş. Turan'ın İtalyan arşivlerinde bulunan dönemin özgün belgelerini de kullanarak yazdığı Türkiye-İtalya İlişkileri Selçuklulardan Bizansın Sona Eriş'ine Kadar başlıklı kitabıdır. Ş. Turan dönemin ticaretine kullandığı yeni belgeler ışığında çok önemli yeni bilgiler getirdiği gibi, yorumları O. Turan'dan çok farklıdır.* Kervansaray çalışmaları arasındaki en büyük grup eserlerin üzerinde yapılan çalışmalardır. Bunları geziler ve arazi incelemeleri, öğrenci çalışmaları, yüksek lisans tezleri ve doktora tezleri olarak alt başlıklara ayırmak mümkündür. Bu çalışmaların hepsi henüz yayınlanmamıştır. Yayınlananlar arasında ODTÜ Restorasyon Bölümü'nün Keban baraj gölünün altında kalacak kültür varlıkları için başlattığı çalışmanın arazi tesbitlerinin ilk ürünleri arasında Han İbrahimşah ve Denizli Han diye anılan iki Selçuklu hanı da bulunmaktadır. *Öğrenci çalışmaları diye kümelendirilebilecek inceleme gezileri, staj, ödev, dönem projesi ve lisans tezi gibi eğitim aşama ve/veya araçları, hanlar hakkında özgün çok bilgi üretmiştir. Ancak bunların büyük çoğunluğu yayınlanmadığı gibi konuları bile bilinmemektedir. Bu nedenle nasıl bir birikim olduğunu sezmek bile olası değildir. İ.Ü. Sanat Tarihi Enstitüsü Sanat Tarihi Bölümü'nün lisans tezlerinin bibliyografyası ile bilgi veren tek kaynaktır. * *Kervansaraylar ve onlarla ilgili konularda yapılan yüksek lisans ve doktora tezlerinin varlığını ve konularını öğrenmek biraz daha olasıdır. Yukarıda kaydedilen kaynağın yanı sıra ODTÜ'nün belirli aralıklarla yayınladığı tez özetleri kitapları ile Konya Selçuk Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü'nün yayınında da tez özetleri bulunmaktadır. 1983'ten sonra tez başlıklarının yanısıra yüksek lisans ve doktora tezlerinin kendilerine de YÖK Kütüphanesinde ulaşmak mümkün olmuştur. ODTÜ Restorasyon Bölümü'nde altı Selçuklu Hanı tek yapı olarak tez konusu olmuş, bir tez de genel olarak koruma sorunlarını işlemiştir.* *Doktora tezleri arasında benim bilgim olan tek tez Selçuklu kervansaraylarının işlevlendirilmesini irdeleyen İ.T.Ü.'de yapılmış C. Binan'ın tezidir. Konuyla ilgili tezlerin sayısı daha fazladır ki bunların arasında Amasya, Tokat, Aksaray, Malatya gibi şehir monografileri gelmektedir. Örneğin İ. Aytaç'ın monografi nitelikli tezinde Malatya'dan çeşitli yönlere uzanan yollar üzerinde, ancak birkaçı şimdiye kadar bilinen otuza yakın Selçuklu hanı saptanmış ve incelenmiştir. Tarih bölümlerinde ve özellikle büyük kentlerin dışındaki üniversitelerde yapılan tarih tezlerinin kendi bölgelerine ilişkin bilgilerinin han çalışmalarına katkıları da azımsanmayacak ölçektedir.* *Yayınlanan han çalışmaları için devamlı konuyu işleyen üç ismi birlikte kaydetmek gerekir. R. H. Ünal, O. C. Tuncer ve A. T. Yavuz. Bu kişilerin çalışmaları ilginç bir biçimde birbirini tamamlamıştır. Doğal olarak hanlar üzerinde münferit yayınlar da vardır, A. Albek'in Tol Han üzerindeki yayını gibi. Bunlara, konu dışındaki uzmanların katkısına örnek olarak, Roma yollarını araştıran ve bu arada saptadığı Selçuklu Dönemi hanlarını yayınlayan İngiliz Arkeoloji Enstitüsü geçmiş müdürlerinden, D. French'i eklemek gerek. * *Monografileri yayınlanan hanların bazıları Tepe Han, Sevserek Han, Yerhan, Melleç'teki Han gibi, hiçbir kaynakta adı geçmeyen yapılardır. Kaynaklarda adı geçen fakat daha önce incelenmemiş hanlara örnek olarak Mirçinge Han, Burmahan, Sertavul Han ve Kozak Han verilebilir. Yayınlanmış yapıların daha ayrıntılı incelemelerine örnek olarak da Alara Han, Ertokuş Han, Eshab-ı Kehf Han ve Kızılören'deki İkinci Han'ı gösterebiliriz.* *Yeni yayınlanan fakat başkalarının yaptıkları çalışmaları tekrarlayan bir grup yayını da burada kaydetmek yararlı olur. Bunların başında İlgi Dergisi'nde A. Demir tarafından yayınlanan on kadar hanın tanıtımı var, Plânların çoğu Erdmann'ın, ancak atıfta bulunulmamıştır. Bu tür yayınların çoğu ayrıntılı çalışmaları popüler yayına dönüştürmektedir.* *Dönem yapıları üzerinde olup hanlar hakkında da malzeme, inşaat veya öge benzerlikleri açısından bilgi sağlayan yayınları burada kaydetmek gerekir. R. H. Ünal ve S. Ögel'in portal ve bezeme üzerindeki çalışmaları, A. T. Yavuz'un üst örtü, inşaat sistemleri, tonoz, kemer ve hafifletme sistemleri, A. Ödekan'ın ve A. Özdural'ın mukarnaslar üzerindeki yayınları bu tür kaynaklar arasındadır.

Onarım ve Kazılar

Vakıflar Genel Müdürlüğü'nün yayınladığı Restorasyon Dergisi özellikle onarıma dönük yapılar içindir. Fakat bu dergide şimdiye kadar hiç bir hanın onarımı yayınlanmamıştır.* *Onarım sırasında ortaya çıkan zemin döşemesi, seki gibi ögelerin çoğu onarım sonrasında da görülebilir. Fakat su tesisatı ve temel gibi onarım öncesi varolan, onarım sonrası izlenemeyen ögeler olduğu gibi, onarım öncesi varolan ve onarım sonrasında ortadan kaldırılan ögeler var, Avanos Sarı Han'ın avlu döşemesi ve sekileri, Susuz Han'ın tandırları gibi. Bu tandırları hem R. H. Ünal hem de ben, rastlantısal olarak yapının onarımı aşamasında görmek şansına eriştik.* *Onarım sırasında hanlarda yapılan kazılar hakkında bilgi veren az sayıda yayından biri C. O. Tuncer'in Aksaray Sultan Han üzerindeki yayındır. R. H. Ünal, Vakıflar Genel Müdürlüğü'nün desteği ile, Susuz ve İncir Hanların avlu kısımlarında kazı yapmış ve yayınlamıştır. Ancak bu kazılar daha bitmemiştir. Dokuzun Derbent Han'da, onarım sırasında başlayan fakat Vakıfların onarımı ihale ettiği müteahhitin aceleciliği nedeniyle onarımla bütünleşememiş bir kazı araştırması yapılmıştır. Selçuk Üniversitesi Sanat Tarihi Bölümü tarafından yapılan bu çalışmaların çeşitli aşamaları ekip başkanı H. Karpuz tarafından yayınlanmıştır. Aynı ekip Sadettin, Kızılören ve Obruk Han'da da temizleme kazıları yapmış ve çok önemli buluntular ortaya koymuştur.

YOLLAR Dünya coğrafyasının diğer kısımlarında olduğu gibi Anadolu'da da ana iletişim ağları ve yolların çok önemli bir kısmının tarih öncesi dönemlerden beri açıldığı ve kullanıldığı biliniyor. Tarihin en erken yerleşmelerinin yer aldığı Anadolu'da Selçuklulardan çok önce, zaman içinde gelişmiş ve çok işlek deniz, kara ve nehir yollarından oluşan, bir yol sistemi ve ağı vardı. Bunlar arasında Hitit-Asur ticaret kolonilerinin yollarını, Pers kral yolunu, Roma dönemi yol ağları ve mil taşlarını ve Bizans yol ağlarını kaydetmek mümkündür.* *Anadolu'nun dünya yol ağları içindeki yeri 13. yüzyıldan beri yazılı kaynaklarda, İbni Batuta, Marco Polo, Clavijo gibi gezginler tarafından kaydedilmiştir. Buna karşın, yakın tarihlerde üretilmiş iki haritadaki gösterim kaydetmeye değer. Çin'in Hangzhou kentindeki İpek Müzesi'nin duvarını kaplayan haritada doğudan giren bir yolun bir bacağı Trabzon'a bir bacağı da kuzeyden İstanbul'a uzanmaktadır. Güneyden gelen bir yolun iki bacağı Ayas ve Maraş'ta bitmektedir (Şekil 1). Anadolu'da başka bağlantı yoktur. İkinci harita J. L. Abu-Lughod'un Moğol dönemi vurgulu, 1250­1350 tarihleri arasında dünya sistemi konulu kitabında 1212 ve 1478 tarihlerinde yakın doğudaki ticaret yollarını ve belli başlı ticari malları gösteren iki harita vardır. Her ikisinde de Trabzon'un bir yolla doğuya bağlandığı görülmektedir. Bunun dışında Anadolu yarımadasında hiç bir bağlantı yoktur. Yolağına bağlı en yakın merkez Halep'tir. İlk harita için doğru kaynaklar kullanılmamış olabilir, ancak ikinci yayın için bu geçerli değildir. Bu kitap çok sayıda ve dilde kaynağı çok iyi kullanmış bir yayındır; ancak Anadolu Selçuklu Devleti'nin adının ve toprağının bu yayında yeri yoktur.* *Anadolu Selçuklu Dönemi yolağını en ciddi biçimde araştıran M. K. Özergin'dir. Ardından Erdmann'ın 1962 tarihli katalogunda yer alan yolağları çizilmeden sadece hanların yerlerinin işaretlendiği, bir harita gelmektedir. M. K. Özergin 1965 yılında, kervansaraylardan giderek, bir yol haritası üretmiştir, fakat bu kez de üzerinde han bulunmayan yollar işlenmemiştir. Bu, bilinen yolağının bütününü göstermese bile, hanları yolların üzerine oturtan yayınlanmış ilk haritadır. Bunu izleyen yayın İsmet İlter tarafından hazırlanan "Tarihi Türk Hanları" kitabının arkasındaki haritadır. Bu haritada hanlar yolağı üzerine işlenmiş, bazı yollar Anadolu sınırları dışında da devam ettirilmiş, ayrıca gezginlerin geçtiği güzergahlar işlenmiştir. Bu çalışmanın temeli, kaynak gösterilmemiş olsa da, M.K. Özergin'in doktora tezidir. Bu tezdeki birçok harita birleştirilerek tek bir haritaya aktarılmıştır. Nitekim metinde Osmanlı hanlarının da listesi olmasına karşın, haritaya yalnız Selçuklu' hanları işlenmiştir. Vakıflar Genel Müdürlüğü ve Kültür Bakanlığı tarafından basılan İpek Yolları haritalarında ciddi yanlışlar bulunmaktadır.* *Kervan yolları üzerinde sistematik çalışma olanağını ne yazık ki hiç bir araştırmacı bulamamış, buna karşın yeni hanların bulunarak yayınlanması ile bazı yol ağlarının belirli yönlerde uzadığı belgelenmiştir. En önemli bulgular ana arterleri bağlayan ikincil yollar olmuştur.* *Bugünedek yayınlanmış araştırmalardan yararlanarak üretilen 1997 haritasına, kalıntısı olan, yayınlarda Osmanlı öncesi olarak tanımlanan, Osmanlı hanı olarak geçen fakat Selçuklu dönemine inen kısım veya izleri olan hanlar işlenmiştir. Harita 1965 sonrası bulunan hanların yerini ve bu nedenle belirlenen yol parçalarını göstermektedir ve 1965 haritasının üzerine işlenmiştir (Şekil 2).* *Haritada yolları göstermek, kesin olarak nereden geçtiğini bilmek anlamına da gelmektedir. Bu da yolu izlemek demektir. Ancak Selçuklu yollarının, Pers kral yolu ve Roma yollarının bir kısmı gibi, döşeli ve mil taşları ile işaretli olduğuna değil, olmadığına ilişkin bilgimiz daha fazladır. Bu nedenle menzil noktaları arasında yolun kesinlikle nereden geçtiği her zaman belli değildir.* *Gitgide kılcal damar görünümü kazanan yollarda birçok nokta arasında birden fazla yol bulunduğu, ikincil yollarla küçük yerleşmelerin birbirine bağlandığı ve bunların üzerinde, belirli noktalarda, han dediğimiz yapıların yer aldığı gözlenmektedir.* * * *Yeni Güzergâh ve Bağlantılar* *Iğdır-Batum: R. H. Ünal'ın yayınladığı, Iğdır'ın kuzeyindeki Iğdır Han, Batum yönünde yeni bir güzergâha işaret etmektedir. R. H. Ünal bunu "Doğubeyazıd-Batum kervan yolları" olarak tanımlamakta ve Heyd'in varlığını tahmin ettiği Tebriz-Batum tali yolunun kesinleştiğine işaret etmektedir. * *Sivas-Divriği: Bu iki merkez tek değil iki yolla birbirine bağlan­maktadır. Bu yollardan kuzeydeki Çaltı Suyu vadisini izleyerek ve batıda Dumluca dağlarını aşan yolla birleşmekte, diğeri ise daha güneyden Dumluca dağlarını aşarak batıya yönelmektedir. * *Divriği-Kemah: Divriği'nin doğusundaki Burmahan Divriği-Kemah ve Erzincan yolunun varlığını belirlemiştir.* *Divriği-Kemaliye: Divriği'den doğuya uzanan yol Burmahan'ın doğusundan Kemah'a bağlanmaktadır.* *Divriği-Arapkir: Divriği ile Burmahan arasında güneye uzanan Mirçinge Deresi'nin kenarında yeralan Mirçinge Han , Divriği ile Arapkir arasındaki güzergâhı belirlemiştir ki, bu yol Sevserek Han üzerinden Malatya'ya bağlanmaktadır.* *Arapkir-Elazığ: Arapkir'den doğuya ayrılan yol Denizli Han üzerin­den Elazığ'a uzanmaktadır.* Maraş-Kayseri arasındaki bağlantılar: F. Sümer'in , Baybars'ın yolunu takip ederek yerinde yaptığı incelemede, ve Maraş yönünden kuzeye, Pazarören'de kurulan ve dönem kaynaklarında Yabanlu Pazarı olarak geçen panayır yerine, birden fazla yolun ulaştığı görülmektedir: Maraş'tan, Göksu üzerinden Kayseri, Sivas ve Malatya'ya çıkan yolların biri batıda Koç Dağı ve Soğanlı Dağ arasından Kayseri-Malatya yoluna bağlanmaktadır. Diğeri ise batıda Afşin üzerinden kuzeye ilerleyerek Rumen (Yazıbelen) Kalesi'nden sonra iki çatala ayrılmaktadır. Batıdaki Pazarören ile Pınarbaşı arasında, doğudaki ise Pınarbaşı'nda Kayseri-Malatya yoluna birleşmektedir. *Fırat'ın iki kıyısı: Fırat'ın batı kıyısında Denizli Han ve Han İbrahimşah ile belirlenen bir yol ve doğu kıyısında Çemişgezek, Mazgirt ve Pertek gibi yerleşmelerin varlığı ile tanımlanan bir ikinci yol bulunmaktadır.* *Güneydoğu Anadolu'daki Bağlantılar: R. H. Ünal ve O. C. Tuncer'in saptadığı hanlar Van-Bitlis-Diyarbakır yolunun menzillerini belirlemektedir. R. H. Ünal ve İsmail Aytaç'ın çalışmaları ise Malatya­ Diyarbakır yolunu kesinleştirmiştir.* *Suriye-Urfa-Diyarbakır Bağlantıları: G. Cantay'ın yayınladığı Han El-Bağru Suriye sınırına çok yakın olup Suriye-Urfa yolu hakkında ipucu vermektedir. Bu han Rakka'dan Urfa ve Diyarbakır'a uzanan yolun Suriye ile bağlantı noktasındadır.* *Alanya-Anamur: Anamur'un 30 km batısında, Melleç'teki Han Antalya'dan doğuya doğru uzanan sahil yolunu Anamur'a kadar uzattığı gibi Anamur-Ermenek-Hadım-Konya bağlantısına işaret etmektedir. D. French Anamurium ve Ermenek arasında bir Roma Dönemi yolu olduğunu ifade ederek bu yolun Selçuklulardan önce de var olduğunu göstermiştir.* *Antalya-Alanya-Konya Bağlantıları: Antalya-Alanya-Anamur yolu­nun sahili takip ettiği, denize çok yakın konumlanmış Şarapsa Han ve Melleç'teki Han'ın konumundan bellidir. Alara Han'ın sahilden çok içeride olması ve Alara çayının kenarında yeralması, onun Antalya-Alanya güzergâhının yanı sıra, Toroslar'ın arasında dik uzanan geçitlerden birini takip ederek Konya'ya ulaşan yollardan birinin bağlantısı olduğuna işaret etmektedir. * *Aynı yol üzerinde gösterilen Ortapayam, Tol, Burma, Bulhasan ve Kargı Hanları ve bu bölgede yeni saptanan iki başka Tol Han'ın varlığı ile Konya'ya uzanan birden fazla yolun varlığını kanıtlamaktadır. Bu durumda sahilden, Toroslar'daki geçitleri aşarak Seydişehir'e ulaşan ve oradan Konya'ya uzanan en az üç yol var. Bunlardan biri taş döşeli Roma Yolu ve Tol, Ortapayam ve Eynif ovasındaki Tol Han bu yolun üzerinde yer alıyor.* *Silifke-Karaman: Bu bağlantının varlığı, üzerindeki Sertavul ve Kozak Hanların yayını ile kesinleşmiştir. * *Antalya'nın Batısı: Konya-Antalya güzergâhında olduğu varsayılan Evdir Han aslında bu yoldan kuzeybatıya doğru uzanarak Denizli'ye bağlanmakta, daha güneyde ise Elmalı Korkuteli üzerinden Finike'ye inmektedir. Antalya'dan batıya uzanması gerekli bir sahil yolunun varlığı ise Kemer yakınında 1997'de saptadığım bir Selçuklu köşkü ile ortaya çıkmıştır. Finike üzerinden daha da batıya uzanması olası bu yol araştırılmaya muhtaçtır.* *Sinop-Yozgat-Kayseri: Alt yarısı T. Özgüç^44 , üst yarısı D. French tarafından saptanan yol Sinop'tan, Yozgat üzerinden, Kayseri'ye uzanmaktadır. Üst yarıda farklı dönemlere ait dokuz, alt yarıda iki han vardır. Yolun üst yarısının bir Roma yolu üstünde olmadığı ve döşeli olmadığı kaydedilmektedir. Bu yol bölgede Ceneviz yolu olarak anılmaktadır.

YENİ BİLGİLERİN IŞIĞINDA YENİ BULGULAR

Son otuz yıl içinde yeni bulunan ve/veya ilk kez yayınlanan Selçuklu hanlarının sayısı elliye yakındır. 1993'te ikiyüz civarında olduğunu tahmin ettiğim Selçuklu hanlarının sayısı yayınlanmış ve araştırmacıların elinde yayınlanmayı bekleyenlerle birlikte, ikiyüzelliye yaklaşmaktadır. On yıl sonra bu tahmin de rakamların gerisinde kalabilir.* *Yeni yayınlar ve bilinen yapıların ve bilinen kaynakların yeniden ayrıntılı biçimde çalışılmasının getirdiği bilgi ve/veya sonuçları şöyle sıralamak olasıdır:* *Bilinmeyen plân türleri ortaya çıktı. Erdmann katalogunda sadece iki örneği olan eşodaklı plânı olan hanların sayısı, daha yayınlanmamış örnekler dışında, altıya çıktı. Plân türü yeni örneklerle kendi içinde çeşitlendi. Örneğin Yerhan ve Mirçinge Han gibi yalnız barınaktan oluşan örnekleri bulundu (Şekil 3).* Bilinen plân türlerinin sayısı arttı. Tek örneği bilinen iki sahınlı yalnız barınak hanın, Sertavul, Kozak ve Melleç'teki Han ile, örnekleri çoğaldı (Şekil 4). *Mekânların nitelikleri saptandı. Genelde oda olarak tanımlanan mekânların bir kısmını helâ, hamam, depo, yaşama mekânı olarak tanımlamak mümkün oldu. Eyvanlar çeşme eyvanı, yaşam eyvanı gibi çeşitlendi. Ancak halâ barınak kısmının içinde olması gereken helâ için arkeolojik bilgi yok. Gözetleme mekânı gibi özel mekânlar ortaya çıktı (Şekil 5).* Bilinen ögelerin sayısı arttı ve bunların hangilerinin hangi mekânlarla bütünleştiği daha fazla biliniyor. Seki, (Şekil 6) yemlik-suluk, merdiven, arakat (Şekil 7), havuz (Şekil 8) gibi ögelerin varlığı saptandı ve bilinen örneklerin sayısı çoğaldı. Seki örnekleri ve türleri arttı, seki ve yemlik-suluk ilişkisi kesinleşti. Yaşam mekânlarının ögelerinin neler olduğu artık daha iyi biliniyor. Bunların arasında sekinin üstünde biraz durmakta yarar var: Tonozlu galerinin ayaklarla taşındığı varsayımı, iç ögelerin çoğunu kaybetmiş birçok barınağın, ayaklar dışında hiç bölünmemiş mekânlar olduğu varsayımını da beraberinde getirmiştir. Oysa ki barınaklar zemin seviyesinin üstünde sekilerle bölünmüştür. Hanın plânı ne olursa olsun, her barınakta zemin kotunda bir ahır şeridi ve yüksekliği
0.80 m ile 1.30 m arasında değişen bir seki şeridi vardır (Şekil 6). Sekinin ahır şeridi tarafında ise yemlik-suluk görevi gören bir taş çanak dizisi yer alır. Hanların asgari müştereği olan barınak bu ikili ve onun tekrarlanmasından oluşur. *Malzeme ve inşaat gibi konularda bilgi ve detay örnekleri arttı. Kervansaraylar bütün Selçuklu yapı türleri içinde yapı ve inşaat için en fazla bilgi verenleri, çünkü yıkık durumda olanları daha fazla. Bu konularda toplanan bilgiler, dönemin diğer yapı türleri için de kullanmak mümkün. Genelde, dönem yapılarında, temel hakkında halâ çok az bilgi olmasına karşın duvar ve üstörtü hakkında çok daha fazla bilgimiz var. * *Yüzey ve döşeme malzemeleri, çatı kaplaması ve çatı drenajı, örnekler çoğaldığı için, en azından restorasyon projelerinin restitüsyon aşamasında cevaplanabilir hale geldi.* *Temeller üzerindeki ender bilgilere destek Dokuzun Derbent Han'dan geldi. Selçuk Üniversitesi tarafından yapılan, yukarıda kaydedilen kazılar sırasında, barınak kısmında tonozları taşıyan iç duvarların altındaki temelin devamlı olduğu ve bu duvarlarda açılan kemer dizilerinin arasında ayak boyutlarına inen duvar parçaları hizasında, iki duvarın birbirine bağlandığı görüldü.* *Artan çalışmalarla hanların yapıları ve taşıyıcı sistemlerini de tekrar yorumlamak mümkün oldu: Hanların özellikle barınak kısımlarında, içte birbirine koşut beşik tonozları taşıyan ögeler hep "ayak" olarak tanımlanagelmiştir. Bazı tonozlu camilerde tonozların ayaklar ve onların üstündeki kemerlerle taşındığı doğrudur. Ancak hanlarda durum böyle değildir. Hanlarda birbirine koşut beşik tonozları ayaklar değil, duvarlar taşır. İki tonoz arasında boydan boya uzanan duvarlar, galeriler arasında bağlantı kurabilmek için kemerlerle boşaltılmış ve kemerler arasında kalan duvar parçaları ayak kadar daralmıştır. Ayaklaşan duvar parçalarının derinlikleri duvar kadar, uzunlukları ise farklıdır. Bazı hanlarda, Duhan ve Melleç'teki Han'da olduğu gibi, kemerler arasında daha uzun olan duvar parçaları duvarın varlığını daha açık seçik biçimde hissettirmektedir. Yapı ve ögelerinin doğru yorumu mekânı da doğru algılamaya yardımcı olmuştur.* *Su (temiz-pis) tesisatı ve su kullanan işlevler biraz daha biliniyor. Ayrıntılı irdelemenin yanı sıra hanlarda yapılan kazılar ve özellikle defineci tahribatı, bildiğimiz ve varsaydığımızdan çok daha fazla yapının içinde su tesisatının bulunduğunu ortaya koymuştur. Suyun yapılara pişmiş toprak pöhrenklerle girdiği ve duvarların taş sıralarının arasında hazırlanan yatay oyuklara pöhrenklerin yerleştirildiği görüldü. Su, yapının plânına ve servislerine göre, farklı yerlerde yalaklı çeşmelerden akıyordu. Birçok handa, içte ve dışta, sırtsırta çeşmeler saptandı (Şekil 9, 10). Hamamlarda çifte (sıcak-soğuk) su tesisatın bulunduğu anlaşıldı. Helâlardaki kanalizasyon kanallarının (Şekil 11) ve atık deliklerinin (Şekil 12) örnekleri bulundu. Avlulu hanlarda zemin suyu drenajı bilgileri toplandı.* *Aydınlanma ve ögeleri daha fazla biliniyor. Gün ışığı ile aydınlanma ögelerinin konum, tür ve hangi mekânlarda hangi tür pencerelerin kullanıldığı daha kolay saptanabilir. Ayrıca, yapay aydınlatma için kullanıldığını bildiğimiz mum, yağ ve bezir kandillerini taşımak için bazı hanlarda sabit ögeler bulunduğu saptandı (Şekil 13, 14).* *Isınma ve pişirme teknolojisinini ne olduğu belirlendi. Bu kanımca, Selçuklu hanları bir yana, bütün Selçuklu dönemi için çok önemli bir saptamadır. Hanlar için sorulan sorunun yanıtı medreselerden geldi: ısınma ve pişirme için tandır kullanılıyordu. Arkasından birkaç handa özgün tandırların varlığı saptandı (Şekil 15). Özellikle iki işlevin bir ögede birleşmesi ile yapılarda bacalı ocağı olan bir mutfak mekânı arayışı son buldu. Hanlarda, şimdilik sadece iki örneği bilinen bacalı ocak ögelerinin işlevi ise ısıtma değildir, havalandırmadır.* *Havalandırma hanlarda saptanan yeni bir konfor boyutudur. Tonozların sırtında belirli aralıklarla yeralan, benim de uzun bir süre ışıklık-oküküs olarak tanımladığım (Şekil 16), küçük kare veya dikdörtgen deliklerin tek bir örneği kalmış olsa bile, dışta deliği daha da küçülten külâhlarla hava akımını hızlandırdığı anlaşıldı. Varlığı diğer Selçuklu yapılarında saptanan, şekilleri bacalı ocağa benzeyen ögelerin hanlarda da varolabileceği mümkündür. Örneğin yukarıda kaydedilen iki ocaklı hanın ocakları bu bilgi ışığında sorgulanabilir. Bu tür havalandırmanın bir çeşitlemesi Karatay Han'da bulunuyor (Şekil 17). Barınak kısmında bazı pencerelerin tepesinden başlayan ve çatıda bacayla biten havalandırma kanalları var. Bu ögenin diğer hanlarda varlığı araştırılmalıdır.

PLÂN TİPOLOJİSİ

19. yüzyıldan itibaren tek tek veya gruplar halinde yayınlanan hanların türlerini ilk anlatan F. Sarre , Aksaray Sultanhan'ı avlu ve kapalı kısmı olan, Horozlu hanı sadece kapalı kısmı olan bir han olarak tanımlıyor. Bu tanımlar H. Ethem tarafından tipoloji olarak kullanılmaya başlıyor ve bu kullanım M. F. Uğur - M. M. Koman ve sonra S. K. Yetk'in, D. Kuban ve H. Karamağaralı ile devam ediyor. Erdmann'ın tipolojisi 1955'te yayınlanıyor, M. Akok, T. Özgüç, R. H. Ünal gibi kervansaray araştırmacıları başta olmak üzere hâlâ yaygın olarak kullanılıyor. Erdmann'ın tipolojisi bir avlunun varlığına dayanıyor. Önem sırasına göre:* *a. Kapalı kısmı ve avlusu olan b. Avlusuz* *c. Avlu hanlar olarak ayrılıyor.* *Erdmann'ın yayınladığı hanların bir kısmı bu tipolojiye oturmuyor ve bunların hepsi Avlu Hanlar başlığı altında toplanmış. Bu grupta Kırkgöz ve Kargı gibi kapalı kısım ve avludan oluşan hanlar olduğu gibi Alara ve Eshabı Kehf gibi avlusu olan fakat kural dışı yapılar vardır. Avlu Han başlığına uygun tek yapı hakikaten bir avlu etrafında şekillenen ve dört eyvanlı şeması ile Orta Asya'ya bağlanabilecek tek yapı olan Evdir Han'dır (Şekil 18).* *Hanlardaki asgari müştereğin ne olduğu ve ne gibi işlevlerin yer aldığı incelendiğinde ve yeni bulunan bazı hanların getirdiği yeni plân türlerinin ışığında ortaya çıkan yeni tipolojinin ölçütü mekân-işlev ilişkisidir. İşlev ağırlıklı bu tipolojiye göre Selçuklu Hanları iki temel gruba ayrılmaktadır:* *l. Yalnız barınak kısmı olan hanlar * *2. Barınak ve servisleri olan hanlar* *Ayrıca, hanlar ister yalnız barınak ister barınak ve servis mekânları içersinler, iki ayrı tasarım yaklaşımı ile şekillenebiliyor:* *1. Mekânların yanyana veya dizilerek eklemlendiği bir tasarım yaklaşımı* *2. Mekânların içice halkalar halinde şekillendiği eşodaklı tasarım yaklaşımı* *Eklemli plânın en gelişmiş örneklerinden Aksaray Sultan Han ile eşodaklı plânın en gelişmiş örneği Alara Han karşılaştırılınca farklı tasarım anlayışları çarpıcı bir biçimde ortaya çıkmaktadır.(Şekil 19, 20).

* *PLÂN TİPLERİ VE İŞLEVLERİ* *

Plân tipolojisine değil de tiplemesine Sultan han miti ile başlamakta yarar var. Avlulu, büyük ölçekli, servis sayı ve türleri fazla olan hanlara Kayseri-Sivas arasındaki Tuzhisar Sultan ve Aksaray Sultan Han prototip olarak kabul edilmiş ve diğer hanlara, doğal olarak eksikli, az gelişmiş ve, yine yaygın bir yaklaşımla, "geç devir yapısı" muamelesi yapılmıştır.* *Sultan Han doğal olarak Sultanın yaptırdığı handır. Bunlardan sadece beş tane var. Kronolojik sırayla Evdir, Aksaray Sultan, Alara, Tuzhisar Sultan ve İncir Hanlar var. Yazıtlarda AI Sultan ibaresi bulunan hanların sultan yapısı olmadığını M. Rogers ifade etmektedir. Bu beş yapıdan sadece ikisi Sultan Han denen prototipe uyuyor. Arkasından daha küçük ölçekli İncir Han gelebilir. Ama diğer ikisi bu prototipe hiç uymuyor. Evdir Han türünün tek örneği, Alara da eşodaklı tasarımın en gelişmiş örneği. Bütün avlulu ve büyük ölçekli hanlar Sultan han prototipinin örnekleri kabul ediliyor ve giderek bu tipolojiye uyan hanlar da Sultan han sayılmaya başlıyor. Ta ki mekânların işlevleri ve biraraya gelişleri yeni bir tipolojiye ölçüt oluncaya kadar. Bunlara ek olarak bütün avlulu Anadolu Selçuk hanlarının Orta Asya ve İran'daki daha erken Karahanlı, Gazneli ve Büyük Selçuklu örneklerinin devamı olduğu da varsayılıyor. Bu hanlarda, avlu tasarımın temel ögesi olup herşey onun etrafında şekillenmektedir ve iki yönde de simetri vardır. Bu tür tasarım anlayışının tek örneği yukarıda kaydedilen Evdir Han'dır. Kapalı barınağın bulunmaması iki yönde simetriyi olanaklı kılmıştır. Yoksa Anadolu hanlarının çok azında tek yönde simetri vardır. Bunlar Kuruçeşme, Kızılören, Ertokuş ve Obruk gibi orta boyutlu Hanlardır. Hele Sultan Han tipi denen yapıların hiçbirinde simetri yoktur. Bu da gösteriyor ki avlu bu yapıların tasarımının başlangıç noktası değildir.* *Anadolu Selçuklu yolları üzerinde yeralan, genel olarak han olarak tanımladığımız yapıların hepsinde en azından yolcu-hayvan-yük üçlüsünün gereksinimleri karşılanmaktadır. Ancak yalnız barınaktan oluşan hanlarda bile çeşitli mimari ögeler kullanım fark veya vurgularına ilişkin ipuçları veriyor. Örneğin Duhan'ın iki kısmı da sadece barınak fakat küçük kısımdaki pencerelerin alçak, büyük boyutlu ve parmaklıksız olması mal emniyetinin gerekmediğini söylüyor. Bazı yapıların bu tür niteliklerinden giderek bazı hanların posta, derbent ve menzil teşkilâtlarına ilişkin ipuçları verdiği görülüyor. * *Büyük boyut ve programlı bazı hanlardaki bazı hiyerarşik mekânların niteliği üzerindeki çalışma, tarihî kaynaklarla da desteklenince, bazı hanların hükümet konakları devlethane gibi kullanıldığı anlaşılmıştır. * Kanımca birden hatta ikiden fazla devlet kurumu bu kentdışı, yolüstü yapılarını kullanmaktaydı. Yapıların çok farklı büyüklük, ölçek, program ve işçiliklerinin yanı sıra yolağı üzerindeki düzensiz dizilmeleri ve özellikle kentlerin yakınlarına yığılan dağılımları bazılarının yalnızca bir kullanım ağırlıklı, bazılarının ise birçok farklı kullanımı bünyesinde taşır biçimde tasarlandığı anlaşılmaktadır.

*PLÂN TİPİ VE TARİHLEME*

Hanların plânlarında kronolojik bir gelişme izlenmemektedir; bu nedenle plân türüne göre tarihlemenin dayanağı yoktur. Bezeme, üstörtü türü ve kullanımına ilişkin karşılaştırmalı çalışmalar daha geçerlidir. Örneğin Tuzhisar Sultan Han ve Karatay Han'ın kitabelerinde tarih olmasa da, bu tür ögelerinin benzerliği, özellikle hamamlarının üstörtüleri, bunların yakın tarihlerde herhalde aynı ustalar tarafından yapıldığına ve dolayısıyla bir tarihlemeye götürürdü.

YOL VE YERLEŞME İLİŞKİSİ

Şehirlerin dışındaki kervansarayların yolüstü kuruluşu olduğu ve yerleşme dışında tek başına konumlandığı yerleşmiş varsayımlar arasındadır. Bilinen dört han vakfiyesinden üçü (Karatay, Altunapa, Ertokuş) yapının köy içinde bulunduğunu, köyün adını vererek belirtmektedir.^63 Vakfiyelerin yanı sıra bazı hanların konum ve ögeleri de ipuçları veriyor. Genelde, emniyet için, yapının kapılarının gün batarken kapandığı ve gün doğunca açıldığı varsayımına karşın birçok handa birtakım servisler yapının dışında yeralmaktadır. Bunların bir kısmı hana yakın fakat bağımsız yapılar. Alara, Ağzıkara, İncir ve Kargı hanların hamamları yapının dışında, ufak ayrı bir yapı olarak çözülmüştür. Eğer bu hamamlar yalnız handa geceleyenler tarafından kullanılsaydı, gece kimse kullanamazdı. Ayrıca birçok handa hem içeriye hem dışarıya hizmet veren iki çeşme var. Her yerleşmenin temel ihtiyacı olan su, yıkanma ve ibadete dönük mekânların dışardan da kullanılacak biçimde plânlanması bunların yalnız yolcular için yapılmadığını gösteriyor. Bu servislerin varlığı, olası derbent teşkilâtı ile çakıştırılınca, daha da anlam kazanıyor.

VAKIF VE KÂR İLİŞKİSİ

Hanların tamamen hayır kuruluşu oldukları varsayımının iki kaynağı var. Biri Osmanlı hac külliyeleri, Gebze'deki Mustafa Çoban Paşa Külliyesi gibi. Bu tür hanlar için söylenen her yolcunun üç gün bedava yedirilip yatırılması Selçuklu hanlarına da genellenmiş. İkinci kaynak da elimizdeki en ayrıntılı vakfiye olan Karatay Han'ın vakfiyesi. Buradaki zengin vakıflar, verilen hizmetler ve hizmetliler, büyük bir gönül zenginliği ile bütün kervansaraylara genellenmiş. Hanların herhalde önemli bir kısmı vakıf idi. Ancak bedelsiz hizmetleri, yerli-yabancı bütün yolcu ve tüccarlara genellemek biraz fazla gönlübolluluk olur. Pegolotti kervansaraylarla ilgili yayınlarda geçtiği güzergâh dolayısıyla yer alır. Halbuki Pegolotti'nin kitabı tüccalar için bir el kitabıdır. Kitabı yayınlayan Alan Evans Anadolu'ya ilişkin bilgilerin buraya gelmeden toplanmış olduğu şüphesini taşımaktadır.* *Hanlardan güzergah olarak değil, hangilerinde vergi alındığı ve ne kadar alındığını belirtmek için bahsedilmektedir. Güzergâhta 28 menzilden sadece dördü han, biri köprü, gerisi yerleşmedir. Vergi toplanan menzillerde vergiyi ödeyen tüccarın bedava ağırlanması işin doğasına aykırıdır.* *Hekim Han'ın barınak portali üzerindeki Arapça-Süryanice-Ermenice yazılı üçlü yazıttan Süryanice olanında Malatyalı Ebu Hasanoğlu doktor ve din adamı Ebu Salim tarafından hanın oğlu Hasan'ın geçimini sağlaması için 1218 yılında yaptırıldığı yazılıdır. 1650 tarihli Malatya Tahrir Defteri'nde Hekimhan ile ilgili vakıf kayıtları vardır. Ancak Vakfın, hanın yapıldığı dönemde mi yoksa Osmanlı kullanımı sırasında mı yapıldığını belirlemek mümkün değildir. Selçuklu dönemi hanlarının çoğunun vakfının Osmanlı döneminde de devam ettiği gözönünde bulundurulduğunda bu hanın vakıflarının da Selçuklu döneminden beri devam ettiği varsayılabilir.* *İlhanlılarla Venedikliler arasında tek yanlı, ferman niteliğindeki 1320 tarihli, 29 maddelik anlaşmada ilginç üç madde var:* *l. Herhangi bir yerde alışverişlerine kimse mani olmayacak,* *2. Venedikliler geçtikleri yerlerde kervanları ile konaklayabilecek,* *3. Bütün yerlerden geçecek kervanlar ve tüccarlar, hayvanlarını hiçbir şey ödemeksizin 3 gün süre ile otlatabilecekler ve bu konuda hiçkimse kendilerine güçlük çıkarmayacak.* *Bu maddelerin bir anlaşmada, verilen imtiyazlar olarak, yer alması Venedikli veya diğer yabancı tüccarların ülke içinde ancak kontrollü ve organize bir biçimde hareket edebildiğini, bedelini ödemeden hayvan bile otlatamadıklarını göstermektedir. Bu tür kısıtların ancak 1320'de verilen imtiyazlarla ortadan kalktığı düşünülürse, yabancı ve hatta yerli tüccar taifesinin kervansaraylarda bedava yatırıldığını, yedirilip içirildiğini ve hayvanlarının beslendiğini varsaymak ancak safdillilik olur.* *Herhalde bu hizmetlerin verildiği Vakıf hanlarda fakirlerden, hacı ve bazı imtiyazlı kişi ve gruplardan para alınmıyordu. Ama, bu anlaşmadan anlaşıldığı üzere, bunlar tüccar değildi.* *Mevcut bilgi birikimi ile şu söylenebilir: hanlar devletin ihtiyaç duyduğu birkaç veya birçok kullanıma cevap veren yapılardır. Çoğunun yapımının devlet büyüklerine ve ricaline bırakılması da, aynen şehir surları gibi, bir görev tanımı içindedir. Vakıfları hanların devamlılığını sağlıyor ve* *handa toplanan gelir de yaptıranlara bırakılıyordu. Hekim Han örneğinde olduğu gibi kişisel bir amaçla yapılması da dışlanmamıştı. Vakıf gelir ilişkisi ne olursa olsun hanların devletin düzeni ve işleyişindeki rolü şimdiye dek düşünülenden fazladır.

Hiç yorum yok: