İplikçi Camii-Konya

Fotoğraflar
Alaeddin Caddesi üzerindedir. Semseddin Altinoba tarafindan 1201 yilindan sonra yaptirilmis, Somuncu Ebubekir tarafindan genisletilmis, yenilenmistir. (1332) Cami Iplikçiler çarsisinda bulundugu için Iplikçi Camii adini almistir.
1951-1960 yillari arasinda Klasik Eserler Müzesi olarak kullanilan camii, 1960 yilinda tekrar ibadete açilmistir.
İplikçi Cami ve Medresesi (Merkez): Alaaddin Tepesinin doğusunda, Alaaddin Caddesindedir. Medresenin vakfiyesinden ilk yapının II. Kılıçaslan döneminde vezir Şemseddin Altunbanın (Altıapa) yaptırdığı sanılmaktadır. (XII. yy sonu). Cami ve medrese Hacı Ebu Bekir tarafından 1332'de genişletip yenilenmiştir.
Firuze ve mor çinilerden geometrik geçme motifler ve firuze lacivert çinilerden kıvrık Rumilerden oluşan iki kuşakla çevrili mihrap bu türün Anadolu'daki en eski örneklerindendir. Yapı, eskiliği ve burada Mevlana Celaleddin Rumi'nin ders vermiş olması nedeniyle önemlidir.
Alâeddin Keykubâd Sultânü'I-Ulemâ Bahaeddin Veled'i Karaman'dan Konya'ya davet etti ve Konya'ya yerleşmesini istedi. Bahaeddin Veled Sultanın davetini kabul etti ve Konya'ya 3 Mayıs 1228 yılında ailesi ve dostları ile geldiler. Sultan Alâeddin kendilerini muhteşem bir törenle karşıladı ve Altunapa (İplikçi) Medresesi'ni ikametlerine tahsis ettiler.
Caminin mihrabı gök mermerden yapılmış.
ŞEMSE'D-DİN ALTUN-ABA MEDRESESİ KÜTÜPHANESİ
Şemse'd-Din Altun-Aba II. Kılıçarslan ve oğlu rükneddin Süleyman-Şah devrinin "sipahsalarlarından" biridir. İbn-i Bibi'ye göre iki Şemse'd-Din Altun-Aba yaşamıştır. Birincisi I. Alaaddin Keykubat zamanında yaşamıştır. Gıyaseddin Keyhüsrev'in de "Atabeğ'i olan bu Altun-Aba, hükümdarın tahta geçişinde (Gıyaseddin Keyhüsrev'in) Sadeddin Köpek'in nüfuz ve etkisine kapıldıktan sonra bazı devlet adamları ile birlikte öldürülmüştür. Diğeri, Alaaddin Keykubad'ın has kölelerinden oluşan ve Diyarbakır'ın (Amid) "Sipehdârı" bulunan Şemseddin Altun-Aba'dır.
İbni Bibi'de "Çaşnigir ünvanı atfedilen, sonra da "Atabeg" ünvanı verilen Şemse'd-Din Altun-Aba, yukarıda birinci olarak söz edilen ve vakfiye sahibi olan kişidir. Vakfiyesinde kendisine yalnız "Sipehsalar" ünvanı verilmiştir. Altun-Aba, Sultan Aladdin Keykubat zamanında Kemaladdin Kamiyar, Mübariziddin Çavli, gibi kumandanlarla birlikte kumandanlık, elilik ve benzeri görevler yapmıştır. Sultan, Eyyubi prensesinden doğan oğlu Kılıçarslan'ı veliaht yapıp büyük oğlu II. Gıyaseddin Keyhüsrev'i tekrar Erzincan Melikliğine gönderdiğinde, "Çaşniğir" Altun-Aba'yı da O'nun "Atabeği" ve "Beylerbeyliği"ne atadı. Sultan'ın 634'de ölümü üzerine Keyhüsrev Atabeği Altun-Aba, Cemaleddin Ferruh Lala, Taceddin Pervane ve Sadeddin Köpek gibi devlet adamları sayesinde babasının emrine ve buna uyan ricalin ısrarlarına rağmen tahta geçmeyi başardı.
Yeni Sultan'ın cülusunda "Atabeğ" Altun-Aba, az bir süre sonra yalnız mevkiini kaybetmekle kalmadı, diğer bir çok devlet adamları gibi hayatını da kaybetti (634-635).
ALTUN-ABA VAKIFLARI VE VAKFİYESİ
Şemsed-Din Altun-Aba'nın vakıflarını içeren vakfiyesi, Karatay ve Ertokuş Vakfiyeleri gibi tam teşkilatlı ve ayrıntılı değildir. Ancak gerek Selçuklu Tarihi, gerekse kütüphanecilik tarihi açısından özel önemi olan bir belge niteliği taşımaktadır. II. Kılıçarslan'ın oğlu Rükneddin Süleyman-Şah zamanında yazılmıştır. 598/1202 tarihini taşıyan bu vakfiyeye göre, genel vakıflar için divan katiplerinden ve İplikçioğullarından azadlı köle Necibeddin Ayaz, yıllık 400 dinar maaşla mütevelli olacaktır; vakfiyenin evkafı için de yıllık 300 dinar maaşla "nazır" olarak azadlı kölelerden Ruzbah eş-Şemsi atanmıştır. Vakıf kayıtlarından Karatay gibi Altun-Aba'nın çocuğunun olmadığı anlaşılmaktadır.
Selçuklu Devri'nin Konya'daki ilk medresesi olduğu tahmin edilen Altun-Aba Medresesi, Mütevellisinin adından ötürü "İplikçi Medresesi" adıyla da anılır. Çok sayıda dükkan, arazi, bazı köyler, bir han, bir kervansaraydan oluşan vakıflarıyla devrinin en önemli bilim ve kültür kuruluşu olan medresenin kütüphanesi de ayrı bir önem ve değer taşımaktadır.
Bilginlerin, müderrislerin, öğrencilerin ve diğer okuyuculaın kitap gereksinimlerini kolayca karşılamak, onlara gerekli kütüphane hizmetlerini sağlamak amacıyla Selçuklular Devri Konyası'nda kurulan ilk kütüphane, medresenin zengin vakıflarından gereğince yararlandırılmıştır.
Vakfiyede mütevelli ve nazırın, her yıl kütüphaneye ayrılan vakıf gelirlerinden yüz dinar (dirhem) ile layık kitaplar satın alarak vakfetmeleri, kitaplardan yararlanmak isteyen kimselerin, kitabın bedeli olan bir parayı kütüphaneciye (hafız-ı kütüb) vermeleri, kitabı kütüphaneciye geri verirken de paralarını tekrar almaları ön görülmüştür.
Maaşların dinar hesabıyla ödenmesi, fakirlere ekmek dağıtılması, yoksulların ölümlerinde kefenleme, mumyalama ve gömülmeleri için gerekli masrafların yapılmasına ilişkin kayıtlar da vakfiyede yer verilen konular arasındadır. Buna göre yapılacak masraflar için önemli gelir getiren vakıflar tahsis edildiği belirtilmektedir.
Altun-Aba (İplikçi) Medresesinin ve sonradan bu medreseye eklenen camisinin 733/1332'de bir onarım gördüğü, kuzey kapısı üzerindeki kitabeden anlaşılmaktadır. Konya'nın Osmanlı Devleti eline geçmesiyle de önemini sürdüren medrese, zengin vakıfları sayesinde yüzyıllar boyunca yaşamıştır. Altun-Aba Medresesi, 3 Mart 1924'de kapatılmıştır. 1938-1944 yılları arasında onarılıp restore edildikten sonra bir süre klasik eserler müzesi olarak hizmet vermiş olup halen cami olarak kullanılmaktadır.
Vakıf kayıtlarından ve diğer ilgili kaynaklardan anlaşıldığına göre başka Selçuklu Medreselerinin de (Konevi, Atabekiye, Karatay, Nizamiye Hankahı... vd. gibi) kütüphanesi bulunduğu ortaya çıkmaktadır. İhtisas elemanı yetiştiren Selçuklu Devri Konya Medreselerinin karakteristik bir özelliği, her dersin aynı medresede okutulamayacağıdır. Astronomi, tıp, hey'et, felsefe, tasavvuf, fıkıh ve diğer bilimlerin her biri ayrı medreselerde okutulmuştur.
Anadolu Selçuklularında kütüphaneler daha çok Konya da toplanmıştır. Altun Aba'nın İplikçi Medresesinde kurduğu iki kütüphanenin işleyiş düzeninin 1201 tarihli vakfiyesinde anlatmıştı. Birçok islam bilgininin yararlandığı Sadreddin Konevi Kütüphanesinden de 61 tane yazma günümüze ulaştı.
Sultânü'l-Ulemâ ölünce talebeleri ve müridleri bu defa Mevlâna'nın çevresinde toplandılar. Mevlâna'yı babasının tek varisi olarak gördüler. Gerçekten de Mevlâna büyük bir ilim ve din bilgini olmuş, İplikçi Medresesi'nde vaazlar veriyordu. Medrese kendisini dinlemeye gelenlerle dolup taşıyordu.

Hiç yorum yok: